Sn. Neşe Doster’in Avcılar Konferansı…
01.06.2018 21:40
Kişi Okumuş
0 Yorum
Avcılar Kent Konseyi Kadın Sanat Grubu’nun davetiyle Avcılar’a gelen Sayın Neşe Doster, ağırlandığı ortamda, gönülleri fetheden bir konferans verdi…
Bütün konuşmasını kayda almak ve sizlere aktarmak çok zor olduğundan, önce kayıt altına alınan konuşmayı ve aşağıda da tespit etmeye çalıştığımız diğer hususları ve izlenimlerimizi siz değerli okurlarımıza takdim ediyoruz.
Tanyeri Haber
Sayın konuklar!
Toplantının ev sahipliğini üstlenen Avcılar Belediyesi
Kent Konseyi Kadın Meclisi
Kültür Sanat Grubunun Sayın Başkan ve Üyeleri!
Öncelikle kürsüdeki varlık nedenim ne olursa olsun burada olmaktan, sizlerle olmaktan duyduğum mutlulukla, bu çağrıyı yapanlara, bu birlikteliği sağlayan Değerli hemşerim, meslektaşım Sayın Merdali Ak’a ve siz değerli konuklara alışılagelmiş bir nezaketin ötesinde teşekkür ediyor, sizleri sevgiyle selamlıyorum.
Avcılar’da oturan sevgili dostlarım!
Kendisiyle henüz tanışmadım ama basından izlediğim, dost ve ahbaplarımdan duyduğum ve gözlemlediğim kadarıyla biz kadınların yüz akı olan çok başarılı bir belediye başkanımız var. Ben anne tarafım Sivas’tan hemşerim olan, doktor olan eşimin meslektaşı olan Sevgili Handan Toprak başkanımı buradan selamlıyorum.
Sağlıktan spora, kültürden sanata, gençlerden kadınlara, engellilerden yetişkinlere, eğitime verdiği değer için, her alanda açtığı kurslar için, sergilediği sosyal belediyecilik anlayışı ve yaptıkları için ona teşekkür ediyorum…
Bunu baştan ve peşinen söylemeliyim ki; dumanı hep tüten kadın konusunu, büyük Atatürk’ün biz kadınlara açtığı ışıklı yolu, geldiğimiz noktayı bana ayrılan süreye sığdırma başarısı gösterecek kadar yetenekli biri değilim. Uzun ve zorlu yolculuğumuzu bu süreye sığdırabilir miyim bilmiyorum! Süre konusunda kusurlu olmak istemem. O nedenle konuyu ana hatlarıyla ve örneklerle masaya yatırmak istiyorum.
Altını çizmem gereken bir konu da şu ki; bu konuşmamın başlığını yetkili arkadaşlarla kadın olarak belirledik. Bitmez tükenmez derya deniz bir konu olan KADINI ve sorunlarımızı konuşacağımız bugün sizleri sıkmadan, of dedirtmeden bir yolculuğa çıkaracağım. Bu yolculukta yer yer duygulanacak, bazen derin ah’lar çekecek, ama hep düşüneceksiniz…
Değerli Konuklar! Düşünüyorum da!
Sadece salonların değil,
Sadece koltukların değil,
İnsanların içlerinin de, gözlerinin de dolu olduğu toplantılar- buluşmalar vardır. Kim bilir hangi rüzgârların bizi buluşturduğu İstanbul- Avcılar’da
Beni Kars’ın karlı dağlarından,
Seni Van’ın bozkırından,
Handan Başkanı Sivas Divriği yaylalarından,
Bir başkasını Adana’nın sarı sıcağından, Kayseri’den, Erzurum’dan,
Ve sizleri Ambarlı, Cihangir, Gümüşpala, Denizköşkler, Üniversite ve Mustafa Kemal Paşa mahallelerinden getirip Avcılar’da ve bu aydınlık ortamda buluşturan bugün;
Size anlatacaklarım var.
Sizden dinleyeceklerim var.
Kadın olarak ortak paydamız, anne ve evlat kimliğimiz, kopup geldiğimiz memleketlerimize duyduğumuz hasret ve çocukluk ve gençlik yıllarımızın unutamadığımız tortuları ve anıları var.
Bu arada bu işlere emek veren, katkı sunan, gönül veren kişi ve kurumlara borcumuz var…
Değerli dostlarım!
Ortada bir resim var. Son yıllarda hiç değişmeyen bir resim bu!
Kadınla meselesini bi türlü çözemeyen, buna niyeti de olmayan, kadına yönelik problemleri görmezden gelen bir bakış açısı ve erkek egemen bir toplum yapısı var.
Ve biz kadınların duygusal bir alt yapısı ve görünür bir vefa duygusu var.
Tam da burada nereden aklıma geldiyse! Paylaşmadan geçemeyeceğim bir gerçek var!
Bir kadın diyor ki; “Annemin nasihatlerini, babamın uyarılarını, ablarımın anlattıklarını, hocalarımın öğrettiklerini, eve ekmek almayı unuttum da! Beni unut diyen bi türlü unutamadım!
Şimdi tam da burada; gerilere, anılara, bir bakışın fırtınalar yarattığı gençlik yıllarımıza dönelim. Yüreklerimize kazınan o tortuları, o anıları, içimizde asıl kalanları unutabildik mi? yıllar sonar bile gözümüzün dolup boşalması bundan değil mi?
Değerli dostlarım!
Ben doğulu bir kadın olarak yazarlık yolculuğumdan bazı satır başları açmak, bu yolculukta nelerle karşılaştığımı, hangi güçlüklerle mücadele ettiğimi, ülkemizin üniversitelerindeki kadın akademisyen sayısını, yerel yönetimlerdeki kadın oranını, siyasetteki yerimizi, kadın cinayetlerini, bi türlü çözülemeyen taciz, dayak ve şiddeti anlatmaya başlar ve bu konulara girersem çıkamam.
Ancak bugün memnun kalırsanız, bi kez daha çağırırsınız o zamanda onları anlatırız.
Bu ilk tanışmamızda bizden öykülere, yaşanmışlıklara ağırlık vereceğim. Öncelikle ünlülerin anne tanımına bakalım!
“Omuz verip arkasından götüren
Mama verip ağzı yukarı yatıran
Adam edip meclislere getiren” anneler için diyor bu dizeleri Karacaoğlan?
Erdal İnönü katıldı bir toplantıda; kürsüye İsmet İnönü’nün oğlu diye davet edilince kürsüye çıkar ve şöyle konuşur; “Ben Mevhibe İnönü ve İsmet İnönü’nün oğluyum!”
Ünlü yönetmen Ferzan Özpetek, anlatıyor…
Fazıl hüsnü Dağlarca diyor ki; “Öyle bir kokusu vardı ki annemin. Binlerce kadın arasına girsem, gözümü bağlasalar, kulağımı- burnumu tıksalar onu yine arar bulurdum”
Aziz Nesin diyor ki; “Tüm unvanlarımı, bütün şöhretimi, ünümü annemin bir resmini bulmak için feda ederdim”
Victor Hugo diyor ki; “Evladın yitiren bir anne için her gün ilk gündür. Bu acı hiç yaşlanmaz.”
(Örnek; şehit annesinin mezar ziyareti ve gömlek! 8 yıl geçti yanımda gülen olsa orayı terk ediyorum)
“Öfkelenin!” adlı kitabı 25 dile çevrilen, 2 milyon satan ve gelirini STÖ’le bırakan ünlü yazar Stephane Hessel diyor ki; “Başta annem olmak üzere kadınlar hayatımın enerji kaynağı ve gücü oldular onlara minnettarım.”
Amerikalılar diyor ki; “Bir kadının ünü ve yeteneği, ona mutluluk değil, mezar yaratır. “
Bu nasıl bir bitmez tükenmez hesaplaşmadır ki;
Sarılıyoruz, dövülüyoruz.
Kucaklıyoruz, öldürülüyoruz.
Bağrımıza basıyoruz, vuruluyoruz.
Sonrada basına şu sözlerle, yansıyoruz!
Karısın kıskanan koca pompalıyla öldürdü.
Hâkim bey! Onu çok seviyordum öldürdüm ama pişmanım.
Benden habersiz ailesine nasıl gider, çekip vurdum pişman değilim.
Sonrada boşa giden hayatlar, çöpe giden hayaller, çekip giden, ölüp giden, göçüp giden, kaçıp giden kadınlar…
Sırada bizi en çok etkileyen duygular var.
Ummak ve yanılmak!
Hayal kırıklığı ve hırpalanmak!
İnsanın için oyan ayrılık acısı!
Kahreden üzüntüler, terk edilme ve aldatılma!
Uçsuz bucaksız özlem!
Sınırsız özveri!
İşsiz koca, iş bulamayan oğul, mutsuz kız, aşsız ev, umutsuz ev kadınları!
Değerli dostlarım!
Hepimizin duygusal bagajları vardır. Kıyıp atamadığımız aile yadigârları albümler, objeler, oyuncaklar, takılar, giysiler vb bunun adı geçmişe, anılara değir vermek ve duygusal tatmin değil midir?
Günümüzün alfabe kitapları bize evi ve mutfağı gösteriyor.
Yöneticiler en az 3-5 doğurun diyor. (Eskişehir’deki nikahı anlat)
Bakanlar; “Kadınlar evde oturursa erkekler daha kolay iş bulur” diyor.
Ve ben bu koşullarda;
Bana özgüvenimi aşılayan, geldiğim noktayı sağlayan Büyük Atatürk’ü milyonuncu kez alkışlıyor ve minnetle selamlıyorum.
Bu nasıl iştir size sormak isterim?
- Ülke nüfusunun yarısını oluşturuyoruz.
- Nüfusun tamamını doğuruyoruz.
- Sevenlerimiz tarafından öldürülüyoruz, boğazlanıyoruz, sonra yargı iyi halden indirim verip affediyor!
Genç bir kız anlatıyor; “Babam bana üniversite kazanma hediyesi olarak biber gazı aldı”
Şimdi Cumhuriyetin ilk yıllarına gitme zamanıdır; Bir cumhuriyet öğretmeni anlatıyor; “Babam bir gece eve 2 kutuyla geldi. Biz 2 kız kardeştik ve üniversiteye başlayacaktık. Kutulardan birinden ablam için ut, bana da keman çıktı.” Yorumsuz…
Değerli Konuklar!
Bir hayatın bize ödettikleri var, bir de bizim ödediğimiz bedeller var.
Yazdığım 11 kitaba, sayısını unuttuğum binlerce yazı- makale ve konuşmaya verdiğim emeğe baktığımda beni Kars’tan alıp buralara taşıyan Cumhuriyet değerlerine ve o dev ve devrimci lidere borcumun ödenemez boyutlarda olduğunu görüyorum.
Yine beni ben yapanlara, aileme, anneme, okurlarıma, dostlarıma, arkadaşlarıma borcum var.
Yazma sürecinde; yüreği çok güzel kadınlar tanıdım. Hepsine bu salondan sıcak bir selam yolluyorum. Meksika’dan Arjantin’e, Brezilya’dan Tunus’a,
Bana ilham veren, beni ayakta tutan, bu notaya gelmeme katkı sunan, destekleriyle, iletileriyle güç veren herkese teşekkür ediyorum. Öykülerini benimle paylaşan isimsiz kadınlara sağ olun diyorum.
Her şeye rağmen yozlaşmayan, bazı şeylere göz yummayan basına teşekkür ediyorum.
Yazarlık yolculuğuma omuz veren yüzlerce isim sayabilirim. Direnen güçlü kadınlara teşekkür ediyorum.
Rol model olanlara, çocuğu olmadığı için özürlü çocuğu evlat edinen annelere, öğrenci okutan, burs veren, yol açan, el tutan kadınlara teşekkür ediyorum.
Çocuk gelinler, töre cinayetleri, çocuk tacizleri, yağmur gibi yağan kadın cinayetleri gibi konulara duyarlı olan herkese, her kesime teşekkür ediyorum.
Yurt, okul, park yaptıran hayırseverlere teşekkür ediyorum.
Hem ana hem baba olan, evi çekip çeviren, mutfaktaki yangınla baş etmeye çalışan, bir yanda yaşlı ana babasın, diğer yanda çoluk çocuğunu idare eden yorulmaz kadınlara teşekkür ediyorum.
Evde hizmetçi, tarlada işçi, fabrikada emekçi, lokantada garson, okulda öğretmen, üniversitede akademisyen, mühendis, doktor, avukat, sporcu, pilot, hostes, subay, belediye başkanı hemcinslerime teşekkür ediyorum.
Ben eğitimci ve yazarlık yolculuğumda;
Hep hayallerimin peşinde koştum.
Öfkemi dizginlemeye çalıştım.
Başarısız olduğumda geri çekilmedim.
Engelleri aşmak için gecemi gündüzüme kattım.
Konuştum, yazdım, saha araştırmaları yaptım, yüreklere dokundum, gerçek ve sahici olmaya çalıştım, güven duydum güven vermeye çaba gösterdim.
Şu anda beni dinleyen herkesten isteğim şu! En karanlık gecelerde bile parlak sabahlar vardır. Unutmayın…
Yine bu süreçte şunu gördüm ki; kendi doğrularınız, başınızdan geçenleri paylaşınca etkili oluyorsunuz. O zaman karşı taraf size güven duyuyor ve siz onlara onlar size ilham veriyorsunuz.
Ben geldiğimiz noktada ve çok açık ve net görülen Türkiye fotoğrafında;
Cumhuriyetin bana kazandırdıklarına sımsıkı sarılıyor, büyük Atatürk’ün biz kadınlara açtığı ışıklı yolu yitirmemek için çabalıyorum.
80 milyon olan nüfusumuzun 2.5 milyonunun okur yazar olmamasından büyük üzüntü duyuyorum. Bunun 2 milyonunun kadın olmasını kabullenemiyorum!
Çığ gibi büyüyen işsizliğin, aşsız evin, işsiz kocanın, mutfaktaki yangının şiddet olup kadını vurduğunu görüyorum…
Söz buraya gelmişken önce teşekkürlerimi sunmalıyım.
Bize Atatürk gibi bir lider ve Gazi Mustafa Kemal gibi bir önder gönderdiği için hayata teşekkür ediyorum.
Bize önce bir vatan, sonra da çağdaş bir yaşam tarzı armağan ettiği için BÜYÜK ATATÜRK’E teşekkür ediyorum.
Ülke kan ve barut kokuları içinde kurtuluş mücadelesi verirken kadın- eğitimi-gençliği CUMHURİYET projelerinin temeline oturtan O büyük öndere teşekkür ediyorum.
Editörün Notu:
Bu satırların dışına taşan ve onlarca konu, onlarca kısa öykü, çocuk gelinlerin anne oluşları, dövülen, öldürülen, hakkı gasp edilen kadınlar hakkında doğaçlama anlatılan öyküler…
Su gibi duru bir Türkçe, hiç duraklamadan hızlı düşünceyi aynı hızla kelimelere ve cümlelere aktarma, mükemmel bir hitabet yeteneği, gözyaşlarına neden olan duygulu vurgulamalar…
Çok ciddi bir konuyu anlatırken, araya zekâ mahsulü bir espri sıkıştırarak insanlarda ani tebessüm yaratma…
Kendi hayatından derlediği bir çok anekdotu anlatarak kadın haklarına vurguda bulunma…
Gerçeğin ta içinden örnekler verirken, dinleyiciyi düşünmeye sevk etme…
İzleyici üstünde algı yaratma basitliğinden sıyrılmış bir tecrübeyle; sorma, derinlemesine düşünerek sorgulama isteği yaratma…
Hemen her seferinde Yüce Atatürk’ten örnek vermek veya atıfta bulunmak suretiyle Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü yüceltme…
Hülâsa edersek:
Sayın Neşe Doster, izleyenlerin yüreklerini fethettiği bir konferans verdi… Alkışlarla geldi, alkışlarla uğurlandı…
Biz de, hem köşe yazarlığını yaptığı Tanyeri Haber olarak, hem de Karslı hemşehrileri olarak Sayın Neşe Doster ile gurur duyduk…
YORUMLAR