Cuma Sohbetleri: Batıla Karşı Barışçıl Harekât

05.01.2018 01:20

Kişi Okumuş

0 Yorum

Cuma Sohbetleri: Batıla Karşı Barışçıl Harekât

Hasan Kanaatlı
İlâhiyatçı – Yazar

İmam Hüseyin (as)’ın bu hareketinde, tüm duraklarda ve hareket yerlerinde dahi, batıla karşı barışçıl harekât söyleminden daha olumlu başka bir çare yoktu.

Mekke’yi terk etti ki, orada öldürülüp kanının akıtılması ile Kâbe’nin hürmeti ayaklar altına düşmesin. Etrafına toplanan halkın kendisinden uzaklaşmasına izin verdi, çünkü Emeviler yalnızca onu talep ediyorlardı, başkasını değil. Kerbela’da az bir mümin grubun karşısına dikilen o büyük orduya vaaz ediyordu. Onlara, hak ile batılı izah ediyordu. Düşman ona karşı cevap vermekten aciz kalınca da örneğin Kays b. Eşas İmam’a şöyle diyordu:

“Ne dediklerini anlamıyoruz ey Hüseyin! Amcaoğullarının (Emevilerin) hükmüne uymanı tavsiye ediyoruz, onlar sana ancak sevdiğin şeyi göstereceklerdir.”

İmam da ona şu cevabı verdi:

-“Hayır, Allah’a andolsun ki, ne size zillet içerisinde teslim olurum ne de kölenin efendisinden kaçtığı gibi önünüzden kaçarım.(El-İrşad, Muhammed b. Numan el-Akberi, (Müfid lakabıyla bilinir), s. 235)

Fazla nasihat edince de Şimr b. Zil Cevşen şunu diyor:

“Ateşe acele mi ediyorsun ey Hüseyin”

İmam Hüseyin’in yardımcılarından Müslüm b. Evsece ona karşı bir ok fırlatmak isterken, imam ona engel oluyor ve şöyle buyuruyor:

“ Ona ok atma, onlara savaşı ilk başlatan ben olmak istemiyorum.” (el-İrşad, s. 234)

Kızı kendisinden:“Bizi ceddimizin (Resulullah’ın) haremine (Medine’sine) geri götür.” Talebinde bulunduğunda da şu cevabı veriyor:“Ne kadar uzak, ne kadar uzak (heyhat), şayet deve kuşunu gece rahat bıraksalar hep uyur.” (Biharu’l Envar, Meclisi, c. 45, s. 47)

Bu cümle güzel mevizenin izleridir. Sonu Kerbela faciası ile tamamlanan bu barışçıl hareket ve davranıştan da başka çare yoktu. Çünkü Emeviler onu ölüm ile biat arasında serbest bırakmışlardı. O da şehadeti tercih etti.

Elbette şehadet Hüseyin (as) için gaye değildi, gaye iki acıdan (ölüm ve biat) en tatlı olanı seçmekti!

Şayet biatı seçseydi geniş dünyevi imkânlara sahip olacaktı. Ancak o biat, onun Hüseyin olmamasını amaçlıyordu. Bununla İslam’ın nuru sönecekti. Ya da ölümü seçecekti ki, o da ashabı ve çocukları ile ölümü/ şehadeti seçti.

Hüseyin (as) açıklamalarına devam etti:

-“ Bilin ki, zinazade oğlu zinazade (Ubeydullah b. Ziyad) bizi iki şey “kılıç ve zillet” arasında bırakmıştır. Zillet ise bizden uzaktır. Ne Allah ne peygamber ve ne de müminler bunu kabul eder ve nede pak ve tahir olan anneler ve izzet-i nefsi olan kimseler alçak kimselerin itaatını kerim kişilerin katligahına tercih etmeyi reva görürler.”

Barış Harekâtı İçerisinde Kanlı Savaşla Karşılaşma

Düşmanla karşı karşıya gelmek gerektiğinde, kurbanlıklar ne kadar fazla olsa da bundan kaçınılmamalıdır. Çünkü kurbanı büyük/yüce kılan şey, kurban olduğu şeydir. O kurban olunan şey, dini ve insanlığı korumaktır. Karşılaşma tahakkuk bulduğunda, elbette tabii sebep ve tavırlarıyla yürüyecektir.

Bu minval üzere İmam Hüseyin (as) büyük şehirlere davet mektupları gönderdi, onlardan yardım talebinde bulundu, gayretlerini coşturdu. Bunların tümünü yapmaktaki gayesi, hücceti tamamlamak ve “neden bizi haberdar etmedin” mazeretine sığınmalarını önlemekti.

Savaşa başlamadan önce de düşmanın o büyük ordusuna karşı cidden çok küçük sayılan ordusunu donatıyordu. Ordusu 70 kişilik bir güçten oluşuyordu. Oysaki düşmanın ordusu on binlerden ibaretti. Ordusunun küçüklüğüne ve varılacak sonucun gayet açık olmasına rağmen o küçücük ordusunu sağ kanat, sol kanat ve merkez olmak üzere üç bölüme ayırmıştı. Komutanlar tayin edip sancaklar vermişti. Bunların tümü karşılaşmalardaki tabii durumlardı. Ve bununla savaşı savunma savaşı oldu, saldırı savaşı değil. İşte bu İmam Hüseyin (as), barış harekatı içerisindeyken, kendisine dayatılan şey, kanlı bir savaştan başka bir şey değildi!

İlgili Terimler :

YORUMLAR