Bindik Bir Alâmete…
Alper Göncü
Konuk Yazar
agoncu@yahoo.com
Metropolde yaşamanın insana kazandırıp kaybettirdikleri sosyolog ve psikologlarca tartışıladursun, kimilerinde bu yaşam tarzının alışkanlığa dönüştüğü ve bırakılması zor olduğu kanaati hâkimdir. Metropol kelimesi eski Yunancada Meter ve Polis kelimelerinin bileşimi olup “Anne-Şehir-(Anakent) manasına gelir.
Hâl böyle olunca, metropol ahâlisinin taşınması için yeraltı ve yerüstü raylı sistemler, hatta havaray ulaşımı zarurî hale gelmiştir. Kitlesel ulaşımın hem ekonomik hem de verimli hale getirilmesiyle, lastik tekere olan bağımlılık azaltılmaya, trafik sıkışıklığı ile hava kirliliğinin önüne geçilmeye çalışılsa da dünyanın pek çok kentinde hızlı nüfus artışı ve göçlerden dolayı bu sorunlar çözülememiştir.
Şehirde yaşamakta olan farklı kültür katmanlarına mensup kişilerin kanunlar ve adab-ı muaşeret çerçevesinde toplu yaşam kültürü oluşturup, hafıza inşa etmesi, kent kültürü olarak tanımlanabilir. Bu kültürün ayrılmaz bir parçası olan kamu taşımacılığı, yazılı ve yazılı olmayan kurallar bütünü olarak karşımıza çıkar. Umumi işleyişin aksamaması için zaman içinde oluşan tecrübelere dayanan ve karşılıklı saygıyı esas alan toplu taşıma kuralları, yolcuların huzuru, güvenliği ve konforunu öncelikli kılar. Toplu taşımada davranış biçimleri kültürlere göre farklılık gösterse de temel kaideler her yerde hemen hemen aynıdır.
Toplu ulaşım kültürü dünyanın her yerinde, başkalarını da düşünmek gerektiği üzerine kurulmuştur. İnenlere yol vermek, nizami şekilde kuyruk beklemek, kapı ağızlarında dikilmemek, yürüyen merdivenlerde iniş ve çıkışta sağda durmak, tütün mamulleri tüketmemek, yaşlıya, hamileye, engelliye öncelik tanıyıp yer vermek, yüksek sesle konuşmamak, frikik vermeden adabıyla oturmak, aksırıp tıksırırken ağzı kapatmak, fazla yellenmemek, telefon adabını bilmek, rahatsız edici davranışlardan kaçınmak zaten evrensel kurallar olarak benimsenmiştir.
Bazı ecnebi memleketlerdeki manzara özetle şöyledir:
Londra metrosunda yol almakta olan sakin bir vagon, bir anda maçtan çıkmış kafası dumanlı, dövmeli, kel ve yarı-vahşi holiganların istilâsına uğrayabilir. Bunların çoğu da turnikenden atlayıp perona giren tiplerden oluşur. “Bırak Sarhoşu Yıkılana Kadar” diye düşünen güvenlik unsurları bu elemanların taşkınlıklarını görmezden gelir.
İlk kapsamlı yeraltı ulaşım tecrübemizi edindiğimiz Paris metrosunun eski vagonlarının vis-a vis (karşılıklı) koltuklarında oturanlar, gazete veya kitap okumuyor iseler, nazik bir selâmlaşma faslından sonra ahbaplık ederek menzile varırlar.
Dünyanın en güzel kadınlarının en havalı kürk ve kıyafetlerle yolculuk ettiği; Moskova Metrosunun her biri sanat galerisi kıvamındaki istasyonları, hayranlık ve saygı uyandırırken görgü görenek sahibi şuurlu kimseler içeriyi değil, dışarıyı seyrederler.
İtalya’da pes perdeden konuşup kahkaha atanları kimse yadırgamaz. Şen gönüllü Akdeniz insanlarının yolculukları hep neşeli, sohbetleri koyu, ortama yaydıkları enerji daima yüksektir.
Bakü metrosunda umumiyetle koyu renkli kıyafet tercih eden yolcuların çoğu bizim gibi, telefonla oynar, kimileri de gözlerini kapatıp hayâle dalar, inceden bir mahnı mırıldanır. Türk olduğunuzu anlayan güvenlik görevlileri ise tebessüm edip yakınlık gösterir, bir şey sorduğunuzda samimiyetle “ Bu Gatara Düşünüz” kabilinden mukabele ederler.
New York metrosu ise ayrı bir âlemdir. İstasyon başına en fazla marjinal tip burada görülür. Kola kutusu toplayan evsizlerden, punk kılıklı, pembe-mor saçlı gençlere, cehennem meleği görünümlü sakallı abilerden, fötr şapkalı Hasidik Yahudilere, her türlü etnik köken, ırk, dil, dine mensup insana rastlanırken, kimse kimseyi yadırgamaz, rahatsız edici bakışlarla süzmez.
Stockholm metrosunda; işe giden veya işten çıkmış kadın popülasyonu erkeklerin en az üç mislidir. Yorgun veya uykusuz oldukları her halinden belli olan şık giyimli yolcular, emekçiler, beyaz yakalılar hatta normal insan olduklarını hiçbir zaman unutmayan üst düzey bürokratlar huzur içinde yol alıp, bir an önce sıcak evlerine, ofislerine varmaya bakarlar. Ve bir şey sorulduğunda efendice cevap verir, bilmiyorsa kibarca bilmiyorum der, kimseyi yanlış yönlendirmezler.
Üzerinden otuz sene geçmesine rağmen Londra metrosunun “Mind The Gap” anonsu hâlâ kulaklarımdadır. Burada, vagon ile platform arasındaki boşluğa dikkat edilmesini hatırlatan anons; bizde “ Lütfen İnenlere Yol Veriniz” şeklindedir. Zira çoğu vatandaşımız yer kapmak için kalabalığı yararak Hayber Kalesinde cenk edercesine vagonlara dalarlar.
Uzun aralıklarla İstanbul’a geldiğimden, Anadolu’da “ Deve Tepeleyen” denilen metro hücum kıt’alarının son yıllarda bir derece hizaya geldiğini müşâhade etmiş bulunuyorum. Bunda İstanbul’daki yoğun turist popülasyonunun katkısı olduğu aşikârdır. Bazı duraklarda yerel halktan çok ecnebi turist bulunduğu ve bunlar kendi ülkelerinde toplu taşıma adâbına vâkıf olduklarından bizimkileri yola getirmiş, buna ilâveten, vagonlara koşturan güruh, inmeye çalışanlardan fırça yiye yiye kenara çekilmeyi öğrenebilmişlerdir. Sayıları az da olsa bazı şuurlu anneler de toplu taşımayı kullanırken çocuklarına; önce inenlere yol verilmesi gerektiğini telkin etmektedir. Batıdaki toplu taşıma kültürünün yüz yıldan fazla geçmişi olduğundan, bizdeki iniş ve binişler ancak bir kuşak sonrasında kusursuz hale gelecektir.
1875 senesinde dünyanın ikinci ve en kısa metrosu olan Karaköy-Tünel füniküler hattını inşa etmiş bir ecdâdın torunları sıfatıyla, dünyanın en uzun ve haşmetli yeraltı şehirlerini vücuda getiren medeniyetlerin yurt tuttuğu topraklarda yaşayan bir millet olarak, o tarihten sonra yüz elli sene boyunca yeraltı ulaşımından mahrum kalmış, bu zaman zarfında yer üstünü imar etmekten, yer altına ancak sıra gelmiş, bundan dolayı da metro kültürümüz evrimini tamamlayamamıştır.
Bizde genellikle gençlerin kafası akıllı telefonlara gömülü olduğundan, çevreyle pek ilgilenmez, dünyadan kopuk halde kulaklıkla müzik dinleyerek sosyal ağlarda takılırlar. Önceki yıllarda metrolarda telefonlar çekmediğinden bir süreliğine de olsa kendimizle baş başa kalabiliyorduk. Şimdi arzın merkezine yakın metro istasyonlarında bile telefonlarımız çekiyor. Anlaşılan o ki, sistem daima çevrimiçi olmamızı istiyor.
Takma tırnaklarla, dokunmatik ekrana nasıl söz geçirdiğine şaşırdığımız genç kızlar için makyaj aynası vazifesi de gören akıllı telefonlar birçok öğrencinin yolculuk esnasında ders dinlemesine olanak sağlıyor olsa da bu kardeşlerimizin akıllarında okulu bitirmek değil, mezun olduktan sonra hangi ülkeye kapağı atsam düşüncesinin olması ayrı bir toplumsal gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
Sanatçımız Edip Akbayram’a saçını başını yolduracak kadar hatalı nota basan düdükçü/melodikacı sokak çocukları on yıldır, yirmi yıldır; “Hasretinden Yandı Gönlüm” şarkısını çalmayı bir türlü beceremeyip kafa ütüler, vagonlara sızıp “abilerim-ablalarım” diye ağlayan dilenciler, yara bantı, mendil, limon sıkacağı, kaynana zırıltısı, tereyağından kıl çekme makinası satıcıları yolcuların içini darlarken, Çerkez Mızıkası çalan Balkan çingeneleri, gitarist-vokalist konservatuvar öğrencileri ve niceleri vagonları neşelendirip ada vapuru kıvamına getirirler. Raylı sistemler ve toplu taşımanın yaygınlaşmasıyla, Üç büyük şehrimizde metro çalgıcılığı pek çok müzisyen için rızık kapısı haline gelmiştir.
Vakt-i zamanında Washington D.C’deki işinden dönen fakirin bindiği Virginia metrosu, aniden durur ve elektrikler kesilir. Bir süre böyle beklenir, neden sonra bir anons yapılır. Hayret vericidir ki; kimse paniklemez, hatta telefon ışıkları ve çakmaklar yakılır, neşeli ve gevrek seslerle espriler yapılır, vagon şenlenir. Çeyrek saatlik beklemeden sonra sonra arıza giderilir ve bir şey olmamış gibi yola revân olunur. Ne yazık ki 11 Eylül saldırılarından sonra ayarları bozulan Amerikan halkı bu tip olaylar karşısında sabrını ve pozitif bakışını yitirmiş, en küçük olayda bile soğukkanlılığını kaybederek her şeyden şüphelenir hale gelmiştir.
Ortak değerlerimizin hasara uğradığı günümüz şartlarında yeniden bir medeniyet inşâ etmek istiyorsak toplu taşıma/yaşama kültürümüzü de ayağa kaldırmamız gerektiğini akıldan çıkarmamalı, Sarin gazı saldırısı, deprem, kasırga ve Tsunamileri asgarî hasarla atlatan, facialardan burnu kanamadan kurtulan soğukkanlı ve saygılı Japon halkını örnek almalıyız.
Cenab-ı Hak; katarlarımızı işler, elektriğimizi daim kılsın, metro istasyon ve tünelleri kıyamete kadar amacı dışında kullanılmasın, savaşta, afette, depremde kimselere sığınak olmasın.
Cümleten hayırlı yolculuklar…
HABER LİSTESİ
-
01
Ankara’da tarihi zirve: Somali ve Etiyopya Türkiye liderliğinde uzlaştıSomali ve Etiyopya arasında Türkiye liderliğinde uzlaşma sağlandı. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud ve Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde bir araya geldi. Erdoğan görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, “Kırgınlıkları ve yanlış anlamaları aşmak suretiyle, Somali ve Etiyopya arasında barış ve işbirliğine dayalı yeni bir başlangıcın ilk adımını atmış olduk. Büyük özverilerle bu […]
-
02
Fenerbahçe evinde mağlup olduFenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi’nde İspanyol temsilcisi Athletic Bilbao’yu ağırladı. Maçın 5. ve 45. dakikasında gelen gollerle konuk ekip maçı 2-0 kazandı. Fenerbahçe, Avrupa Ligi’nde ilk 8 yarışında kalmak için sahaya çıktı. Sarı Lacivertliler altıncı haftanın açılışında Athletic Bilbao’yu konuk etti. Ülker Stadyumu’nda oynanan mücadeleyi Boşnak hakem Irfan Peljto yönetti. Maçın 5. ve 45. dakikasında gelen gollerle […]
-
03
Meta şirketine ait Whatsapp, Instagram ve Facebook çöktüMeta şirketine ait WhAtsapp, Instagram ve Facebook’a erişim sıkıntıları yaşanıyor. Ulaştırma Bakan Yardımcısı Fatih Sayan, WhAtsapp servislerinde global kesinti olduğunu açıkladı. Dünyadaki en yaygın mesajlaşma uygulaması WhatsApp’ta erişim sıkıntısı yaşanıyor. Whatsapp’ki erişim engelinin hemen ardında Instagram ve Facebook’a da erişim sağlanamadığı ifade edildi. Kullanıcılar ise WhatsApp, Instagram ve Facebook’a ilişkin aramalar yapıyor. Önce Whatsapp sonra, […]
-
04
Masamdaki konular…Neşe Doster nesedoster@yahoo.com Yazıya başlarken önemli bir not düşeceğim. Önümdeki başlıklara, masamdaki konulara bakınca bunları mutlaka yazmalıyım dediğim, ancak yoğun gündem nedeniyle ertelemek zorunda kaldığım o kadar çok konu var ki… Şimdi bunları sütuna yatırmak için ülkemizde dünden bugüne bir yolculuğa çıkalım mı? Jet hızıyla profesör olan, ardından rektör olarak atanan, aceleyle bakan yapılan, dünyanın […]
-
05
Sarah Jessica Parker 2025 Booker Ödülü jürisindeSarah Jessica Parker, 2025 Booker Ödülü için yeni açıklanan panelde jüri üyesi olarak yer alıyor. İrlandalı yazar Roddy Doyle, 2025 Booker Ödülü jüri başkanlığını üstlenecek. Şimdiye kadar 13 roman yazan Doyle, ödülü kazanan ve jüriye başkanlık edecek ilk yazar olacak. Doyle, 1993 yılında yazdığı ‘Paddy Clarke Ha Ha Ha’ adlı eseriyle Booker Ödülü’nü kazanmıştı. Doyle, […]