350’den fazla uluslararası oyuncu, yönetmen ve yapımcıdan oluşan bir grup, Cannes Film Festivali’nin ilk gününde yayınlanan ve 25 yaşındaki Filistinli foto muhabiri ve Put Your Soul on Your Hand and Walk belgeselinin kahramanı Fatma Hassona’nın öldürülmesini kınayan bir mektuba imza attı.
Hassouna, belgeselin ACID Cannes seçkisinin bir parçası olarak açıklanmasından bir gün sonra, geçen ay Gazze’nin kuzeyindeki aile evine düzenlenen İsrail hava saldırısında 10 akrabasıyla birlikte öldürülmüştü.
Aralarında Pedro Almodóvar, Ruben Östlund, Guy Pierce, Ralph Fiennes, Melissa Barrera, Yórgos Lánthimos, Susan Sarandon, Alfonso Cuarón ve David Cronenberg ‘in de bulunduğu imzacılar Gazze’deki ‘soykırımı’ kınıyor. Filistin yanlısı birçok aktivist grup tarafından başlatılan ve Fransız Liberation gazetesi ile ABD’li Variety dergisinde yayınlanan mektupta, “Gazze’de soykırım yaşanırken sessiz kalamayız,” denildi.
“Böyle bir pasiflikten utanç duyuyoruz.”
Mektupta ayrıca sinemanın sanat formunu “tarihten dersler çıkarmak, kararlı filmler yapmak” ve “ezilen sesleri korumak için hazır bulunmak” için kullanması çağrısında bulunuldu.
Mektup şöyle sona eriyor: “Fatma için, kayıtsızlık içinde ölen herkes için. Sinemanın onların mesajlarını taşımak, toplumlarımızı yansıtmak gibi bir görevi var. Çok geç olmadan harekete geçelim.”
Diğer imzacılar arasında Mark Ruffalo, Viggo Mortensen, Javier Bardem, Leila Bekhti, Costa-Gavras, Brian Cox, Radu Jude, Asif Kapadia, Aki Kaurismäki, Alex Gibney, Julie Delpy, Virginie Efira, Adele Exarchopoulos, Judith Godreche, Sandra Hüller ve Laura Poitras yer alıyor.
Mektubun tamamını aşağıda okuyabilirsiniz.
Cannes Film Festivali, Robert De Niro’nun başrolünü üstlendiği bir açılış töreni ve Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın yarattığı yıkımı gösteren üç filmle başlıyor. Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’nin yer aldığı iki belgesel ve Avrupa’nın son 80 yıldaki en büyük savaşının acımasız cephelerinde çekilen üçüncü bir film “Ukrayna Günü” programında gösterilecek.
Organizatörler, Gazze’deki savaş için benzer bir şey planlanmadığını ancak Hassouna ile ilgili filmin onun anısını “onurlandırmak” için hazırlandığını söyledi.
Mektubun tamamı:
Fatma Hassona 25 yaşındaydı.
Filistinli bir foto muhabirdi. Başrolünü oynadığı Sepideh Farsi’nin “Ruhunu Eline Al ve Yürü” filminin Cannes Film Festivali’nin ACID bölümüne seçildiğinin açıklanmasından bir gün sonra, 16 Nisan 2025’te İsrail ordusu tarafından hedef alındı.
Evlenmek üzereydi.
Hamile kız kardeşi de dahil olmak üzere 10 akrabası, aynı İsrail saldırısında öldürüldü.
7 Ekim 2023’teki korkunç katliamlardan bu yana hiçbir yabancı gazetecinin Gazze Şeridi’ne girmesine izin verilmiyor. İsrail ordusu sivilleri hedef alıyor. 200’den fazla gazeteci kasıtlı olarak öldürüldü. Yazarlar, film yapımcıları ve sanatçılar vahşice öldürülüyor.
Mart ayı sonunda, “Başka Toprak Yok” filmiyle Oscar kazanan Filistinli film yapımcısı Hamdan Ballal, İsrailli yerleşimciler tarafından vahşice saldırıya uğradı ve ardından ordu tarafından kaçırıldı, ancak uluslararası baskılar sonucu serbest bırakıldı. Oscar Akademisi’nin Hamdan Ballal’a destek vermemesi kendi üyeleri arasında öfkeye yol açtı ve Akademi eylemsizliği nedeniyle kamuoyu önünde özür dilemek zorunda kaldı.
Böylesi bir pasiflikten utanç duyuyoruz.
Sosyal içerikli eserler için bir üretim alanı olan sinema, neden gerçekliğin dehşetine ve kız ve erkek kardeşlerimizin maruz kaldığı baskıya karşı bu kadar kayıtsız görünüyor?
Sanatçılar ve kültürel aktörler olarak Gazze’de soykırım yaşanırken ve bu tarifsiz haber toplumlarımızı derinden etkilerken sessiz kalamayız.
Tarihten dersler çıkarmayacaksak, kararlı filmler yapmayacaksak, ezilen sesleri korumak için var olmayacaksak mesleğimizin ne anlamı var?
Neden bu sessizlik?
Aşırı sağ, faşizm, sömürgecilik, trans ve LGBTQIA+ karşıtı, cinsiyetçi, ırkçı, islamofobik ve antisemitik hareketler savaşlarını fikirlerin savaş alanında yürütüyor, yayıncılığa, sinemaya ve üniversitelere saldırıyor ve bu yüzden mücadele etmek bizim görevimiz.
Sanatımızın en kötünün suç ortağı olmasına izin vermeyelim.
Ayaklanalım.
Gerçekliğin adını koyalım.
Gelin hep birlikte ona duyarlı kalplerimizin hassasiyetiyle bakmaya cesaret edelim ki artık susturulamasın ve örtbas edilemesin.
Hayal gücümüzü sürekli sömürgeleştiren ve insanlık duygumuzu kaybetmemize neden olan propagandayı reddedelim.
Fatma için, kayıtsızlık içinde ölen herkes için.
Sinemanın onların mesajlarını taşımak, toplumlarımızı yansıtmak gibi bir görevi var.
Çok geç olmadan harekete geçelim.