Tarihimizle Yüzleşmek…
Hakan Akpınar
hakanakpinar227@gmail.com
Türk tarihinde artık klişe haline gelmiş bir sözdür: “Türk’ün, Türk’ten Başka Dostu Yoktur.”
Tarihi boy aynasından seyrettiğinizde, bu aslında pek yabana atılacak bir söz değildir. Lakin, Türk tarihinin boy aynasına hapsedilmiş başka hazin gerçekleri vardır ki, bazı dönemler için bize şu sözü bile söyletebilir:
“Türk’ün Türk’ten Başka Düşmanı Yoktur!”
Tabi, biz Türk tarihine âdeta zıtların klişe birliği haline getirilen bu söz dizisiyle bakarsak yanılırız. Tarihimizi, duygularımızın esiri olarak hamasetle değerlendirme hatasına düşmeden, aynadaki yansımayı olduğu gibi göstermeye çalışacağız.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinin ardından Osmanlı Devleti artık bir imparatorluk vasfına bürünmüştü. Fatih, Selçuklu Sultanı Alparslan’ın 1071’de Türkler’e yurt yaptığı Anadolu topraklarını genişleterek, aynı zamanda Doğu Roma İmparatorluğu’nun “Son Kralı” olmuştu. 1461’de ise Trabzon Rum Krallığı’na son vermiş; Pontus’un Doğu Karadeniz kıyısını da Osmanlı Türk toprağı haline getirmişti.
Fatih’in elinde iki medeniyet temsilcisinin kudret âsası vardı; biri, Osmanlı Müslüman halkı, diğeri ise Osmanlı himayesine giren Hristiyan toplumu idi. Fatih Sultan Mehmet, bunun bilincinde olarak İstanbul’daki Rum Patrikhanesi’ni kapatmadı. Ayrıca, Ermeni toplumuna sahip çıkarak İstanbul’da da bir Ermenî Patrikhanesi açtırdı. Yahudiler’in din ve ibadet özgürlüğünü tanıdığını bildirdi. Yahudi din adamı Moşe Kapali’yi İstanbul Hahambaşı olarak tayin etti.
Dönemin Papa’sı, Fatih’in bu tutumundan etkilenmiş olsa gerek ki, (Belki Hristiyan Avrupa’yı da Fatih’ten korumak için) bir mektup yazarak O’nu Hristiyanlık’a davet etti. Fatih, bunu reddetti. Fatih’in annesi Hüma Hatun da bir Hristiyandı. Fatih, Trabzon Rum Krallığı’nı ele geçirdikten sonra Kral’ın kızı Anna ile evlendi ve Pontus tâcını tamamen ele geçirdi.
Ama gelin görün ki Fatih’in taktığı imparatorluk tâcı, Anadolu’daki yerli unsurlar olan kimi beyliklere veya heterodoks Türkmen topluluklarına kan ve gözyaşı getirdi. Dünyayı dize getiren Fatih, “saltanata rakip olurlar” endişesiyle, Türk çocuklarını saraya devlet adamı yetiştiren bir okul olan Enderun’dan temizledi. Enderun, devşirmelerle dolduruldu. Türk kökenli devlet adamları saraydan dışlandı.
Fatih, kendisine boyun eğmeyen Karamanoğulları Türk Beyliği’nin hâkim olduğu topraklara, Rum Vezir (Devşirme) Mehmed Paşa’nın komutasında güçlü bir ordu gönderdi. O topraklarda büyük bir katliam yaşandı; Karamanoğulları dağıtıldı.
Anadolu’da, Fatih Sultan Mehmet zamanında yoğun ve sistematik bir biçimde Türkmen kırımı yapıldı. Fatih’in emriyle gönderilen Hristiyan kökenli devşirme valiler Kastamonu, canik ve Tokat civarındaki Türkmenler’i katletti. Bu arada Toroslar’da yaşayan Varsak, Ağaçeri ve Avşarlar’ın bir bölümü kılıçtan geçirildi. Yavuz Selim ve sonraki padişahların bazıları, Türkmenler’i devşirmeler eliyle katletmeyi sürdürdü.
(Maalesef bunlar, pek dillendirilmeyen tarihî gerçekler ve Türk tarihinin kirli sayfalarıdır. Merak edenler için bu acı hadiseler, Türk tarih kaynaklarında mevcuttur.)
Çocuk yaşta esir alınarak saraylarda veya askerî ocaklarda yetiştirilen bu devşirmeler, âdeta intikam alırcasına Türk kanı döktü. Bir de günümüzde at koşturan “Kripto Türkler” vardır ki bunlar, devşirmelerin güncel, post-modern uzantısı olarak ayrı bir değerlendirme konusudur. Devam edelim…
Biz Türkler… Şunu biliyoruz; ordu ve millet olarak Selçuklu da Türk, Osmanlı da Türk… Buna hiç kuşku yok. Fakat biz, Selçuklu ve Osmanlı’da özümüze, dilimize, kimliğimize ne kadar sahip çıkabildik? Osmanlı Padişahı Yavuz, Çaldıran Savaşı öncesinde Şah İsmail’e gönderdiği mektubu Farsça yazdı, Şah İsmail O’na Türkçe yanıt verdi. Her ikisi de Türk olan Osmanlı ve Safevîler birbirleriyle “göze göz dişe diş” bir savaşa tutuştu.Timur, ordularıyla Ankara-Çubuk Ovası’na gelerek Osmanlı ordusunu dağıttı.1243 yılındaki Kösedağ Savaşı’nda ise Türk-Moğol ordusu, Anadolu Selçuklu Devleti’ne son vermişti.
Sonrasında her siyasî birliğin (Devlet) dağılmasında olduğu gibi biz yine parçalara ayrıldık. Anadolu’da tıpkı Orta asya yabguluklarına (kent devletleri) benzer beylikler kuruldu. Onlar da birbiriyle savaştı.Türk, Türk’ü kırdı veya Türk, Türk’e kırdırıldı.
Sonuçta, dökülen hep Türk kanı, akıtılan hep kardeş kanı oldu. Fatih, Doğu Anadolu’da Akkoyunlu Ordusu’nu perişan etti. Osmanlı askeri, Otlukbeli’ndeki savaş meydanında yatan Akkoyunlu ölü Türkmen askerlerin küpelerini almak için padişahın gözleri önünde onların/soydaşlarının kulaklarını kesti. Savaşın bitimini takip eden günlerde çoğu, Erzincan-Bayburt arasında yaşayan ve “Dede Korkut”un torunları olarak bilinen Bayındır Türkmenleri’nin bir bölümü de-fırsattan istifade-kılıçtan geçirildi.
Evet, biz Türkler… Tarihin hiçbir döneminde ırkçı bir halk olmadık; ne var ki hep birbirimizi yedik. Birbirimizi vurduk, kestik. Bazen kiralık katil tutar gibi devşirmelere birbirimizi kırdırdık… Başka halklara hep saygı gösterdik, ulaşıp yurt yaptığımız coğrafyalarda kimsenin diline, dinine karışmadık. Elbette bu tutum, yanlış değildi. Doğrusu buydu… Türkler’i, birçok milletten ayıran en karakteristik yönlerinden biri, tarihî genlerinde taşıdığı bu hoşgörüdür zaten…
Doğu Karadeniz’deki Trabzon Rum Krallığı’nı aldıktan sonra bile o halkın diline ve dinine hiç karışmadık. (Bu hoşgörünün bir örneği olarak, dikkatinizi çekmek isterim; bölge halkı, İslâmiyet’i ancak dört asır sonra yani, 1840’lı yıllardan itibaren benimsemeye başlamıştır.) Türkler, hep diğergam (Kendisinden gayrı bütün milletleri kollamak anlamında söylüyorum) bir millet olmuş, ne yazık ki kendi içlerinde bir türlü birlik ve beraberlik tesis edememişlerdir.
Orta Asya’da Göktürkler’den sonra siyasî birlikleri dağılınca, kent devletleri olan yabguluklarla ayakta kalan Türkler, yüzyıllar boyunca din ile ideoloji (Siyasi iktidar) düşüncesini birbirine karıştırarak veya yönetemeyerek, Araplar ile Farslar’ın âdeta kölesi, oyuncağı olmuştur.
Kurduğumuz onlarca büyük devlet, yüzlerce yagbuluk, hanlık ve kağanlık ile tarihin içinde kendimizi âdeta çıkmaz labirentlere sokmuşuz… Şimdilerde kimimiz, dünyanın geniş coğrafyalarında (yurtsuz, devletsiz olarak) yaşıyor ve bir de bununla övünüyoruz? Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda bile 16 Türk Devleti temsil ediliyor. Burada dahi, tarihteki Türk devletlerinin bir bölümünü dışlamışız…
Yakın tarihimizde bile tuhaf çelişkiler, garabetler var. Mesela, Millî Mücadele sonrasında öz be öz Türk olan Hristiyan Karaman Türkleri’ni Yunanistan’a gönderdik; Giritli Müslüman Rumlar’ı ise Anadolu’ya getirdik. Acaba neden?
-
Cumhurbaşkanı Erdoğan Macaristan Başbakanı Orban ile bir araya geldi
-
ABD Dışişleri Bakanı Blinken Ankara’da: Erdoğan ile Suriye’yi görüştü
-
Ölümden Sonraki Hayat (4) (Reenkarnasyon)
-
İstanbul’daki barajların doluluk oranı açıklandı
-
Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde birinci reaktörün türbin şaftı başarıyla döndürüldü
-
Orban AB dönem başkanlığını tartışmalı bir ateşkes misyonu ile sonlandırdı
HABER LİSTESİ
-
01
Cumhurbaşkanı Erdoğan Macaristan Başbakanı Orban ile bir araya geldi* Cumhurbaşkanı Erdoğan, Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ı kabul etti. Görüşmede bölgesel ve küresel konular ele alındı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Macaristan Başbakanı Viktor Orban‘la bir araya geldi. Görüşmede iki ülke arasındaki ilişkiler, bölgesel ve küresel konular ele alındı. Erdoğan, Suriye’de yaşanan son gelişmelerin Türkiye’nin insani ve vicdani dış politikasının ne kadar isabetli olduğunu ortaya koyduğunu, terörle mücadele, Suriye’nin […]
-
02
ABD Dışişleri Bakanı Blinken Ankara’da: Erdoğan ile Suriye’yi görüştüSuriye’de Esad yönetiminin devrilmesinin ardından ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Türkiye’yi ziyaret etti. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Perşembe geç saatlerde başkent Ankara’ya iniş yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşen Blinken’ın gündeminde Suriye’deki görüşmeler vardı. Cumhurbaşkanı, Blinken’ı Ankara Esenboğa Havalimanı’nda kabul etti. ABD’li bakanı Dışişleri Protokol Genel Müdürü Büyükelçi Ahmet Cemil Miroğlu ve […]
-
03
Ölümden Sonraki Hayat (4) (Reenkarnasyon)Hasan Kanaatlı h.kanaatli@hotmail.com Bu bölümde ölümden sonraki hayat ile ilgili “reenkarnasyon” konusunu ele alıp incelemeğe çalışacağız! Acaba “reenkarnasyon/tenasüh” diye bir şey var mıdır yok mudur? Yapılan araştırmalarda görüleceği üzere bu inanış (reenkarnasyon), eskiden beri var olan bir inanıştır ve özellikle de doğu ve uzak doğu inanışlarında mevcuttur! Yani Hindu, Buda, Tao ve Konfüçyüs gibi inanışlar […]
-
04
İstanbul’daki barajların doluluk oranı açıklandı* İstanbul’da son iki haftadaki yağışlar, baraj doluluk oranlarında bir nebze artış sağladı. İSKİ’nin açıkladığı verilere göre, 29 Kasım’da yüzde 28.3 olan doluluk oranı, bugün yüzde 30’a yaklaştı. İstanbul’da uzun süredir yaşanan kuraklık, barajlardaki su seviyelerinin kritik düzeylere düşmesine neden olmuştu. Ancak son iki haftada etkili olan yağışlar, doluluk oranlarında hafif bir artış sağladı. İSKİ tarafından bu […]
-
05
Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde birinci reaktörün türbin şaftı başarıyla döndürüldü* Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde (NGS) ilk olarak devreye alınması planlanan birinci reaktörün türbin şaftı başarıyla döndürüldü. Akkuyu NGS 1. Güç Ünitesi Türbin Tesisi montajının tamamlanması nedeniyle bir tören düzenlendi. Akkuyu NGS’de düzenlenen törene Bakan Bayraktar’ın yanı sıra Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom‘un Genel Müdürü Aleksey Lihaçev ile santralde görev yapan çalışanlar katıldı. Törende bir konuşma yapan Bakan Bayraktar, […]