Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 29. Taraflar Konferansı olan COP29’un Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de başlamasından birkaç gün önce Donald Trump, ABD seçimlerini kazandı.
İkinci kez Başkan olmak üzere Beyaz Saray’a dönmeye hazırlanan Trump, küresel ısınmayı defalarca bir aldatmaca olarak nitelendirmiş ve ABD’yi bir kez daha Paris Anlaşması’ndan çekme sözü vermişti.
Sera gazı salınımında ABD, dünyanın en büyük ikinci ülkesi konumundayken, tarihsel düzeyde en çok salınım yapılan yeri.
Diğer ülkeler önümüzdeki dört yıl içinde ABD’nin iklim liderliği konusunda geri adım atmasını beklerken, bu durum başka birinin devreye girip boşluğu doldurması için “altın” bir fırsat olabilir. Ya da dünya genelinde siyaset sağa kayarken, ABD seçimlerinin gölgesi bu yılki zirvede eylemleri sınırlayabilir.
ABD iklim elçisinden eleştiri
Daha önceki COP konferanslarında, büyük anlaşmalar ancak ABD ve Çin, eldeki konular hakkında yüz yüze konuşabildiklerinde mümkün olmuştu.
ABD’nin önceki iklim elçisi John Kerry bu yılın başlarında görevinden ayrılmıştı – Çinli mevkidaşı Xie Zhenhua’nın emekliye ayrılacağını açıklamasından kısa bir süre sonra.
Birlikte geçen yıl COP28’de dünyanın fosil yakıtlardan “uzaklaşması” için bir anlaşmayla sonuçlanan müzakerelere yardımcı oldular.
Kerry’den görevi devralan John Podesta, zirvede düzenlediği basın toplantısında bu seçimin iklim eylemine gönül verenler için “acı bir hayal kırıklığı” olduğunu söyledi.
Özellikle de “Başkan Biden ve Başkan Yardımcısı Harris’in iklim mücadelesine getirdikleri eşi benzeri görülmemiş kaynaklar ve hırs” nedeniyle.
Podesta, bu sonucun “karşı karşıya olunan tehlikelerin felaket boyutlarına ulaşmasıyla tahammül edilmesinin daha da zor” olduğundan yakındı.
Trump’ın iklim inkarcılığını vurgulayarak, “iklim değişikliğiyle ilişkisinin ‘aldatmaca’ ve ‘fosil yakıtlar’ sözcükleriyle yakalandığını” söyledi.
Podesta, “Bunların hiçbiri bir aldatmaca değil, bunlar gerçek” diye ekledi.
ABD’nin yeni iklim elçisi, Trump yönetiminin Biden tarafından uygulamaya konulan birçok politikadan geri dönmeye çalışacağının açık olduğunu söyledi.
Ancak Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesine aylar kala, mevcut yönetim kalan zamanı en iyi şekilde değerlendirmeye kararlı.
Bakü’de, geçen yıl Dubai’de yapılan ve 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjinin üç katına çıkarılmasını öngören anlaşma da dahil olmak üzere iklim konusunda ilerleme kaydedilmesi için çalışmaya devam edecekler.
Podesta, ABD’de yenilenebilir enerjiye desteğin artık iki partili hale geldiğini, otomobil üreticilerinin hala elektrifikasyon ve hibridizasyona yatırım yaptığını ve tarım endüstrisinin hala karbonsuzlaşmakta olduğunu vurguladı.
“Yeni rüzgarlarla mı karşı karşıyayız? Kesinlikle evet. Ancak 1950’lerin enerji sistemine geri mi döneceğiz? Asla.”
Donald Trump, Paris Anlaşmasından ayrılacak mı?
Donald Trump, başkan olarak görev yaptığı son dönemde ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çekmişti. Üç yıllık gecikmenin ardından ABD nihayet 4 Kasım 2020’de anlaşmadan çıkan ilk ülke oldu.
Başkan Joe Biden’ın görevdeki ilk icraatlarından biri anlaşmaya yeniden katılmak için bir icra emri imzalamak oldu. ABD, ayrılıktan 107 gün sonra, 19 Şubat 2021’de resmen dahil oldu.
Şimdi Trump bir kez daha anlaşmadan çıkmaya hazır görünüyor ve bu sefer o kadar uzun sürmeyecek. ABD’nin anlaşmanın parçası olmayan bir avuç ülkeden biri haline gelmesi sadece bir yıl alabilir.
Obama yönetiminin eski iklim müzakerecisi Todd Stern, Trump’ın ABD’yi tekrar Paris’ten çekmemesi durumunda bunun “şok edici” olacağını söyledi.
“Bence ülkeler şu anda açık bir şekilde üzgün ve hayal kırıklığına uğramış olacaklar çünkü elbette bunu zaten yaşadılar.”
Politco haziran ayında Trump’ın daha da ileri giderek tüm anlaşmanın temelini oluşturan BM anlaşmasından ayrılmaya zorlanabileceğini bildirdi.
ABD’nin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nden (UNFCCC) çıkmasının, uluslararası iklim işbirliğine büyük bir darbe olacağı konuşuluyor. Ülkeyi önemli uluslararası görüşmelerden uzaklaştırması bekleniyor.
Ancak Çin gibi diğer ülkeler bunu Bakü görüşmeleri üzerindeki etkilerini arttırmak ve ABD’nin yokluğunda adım atmak için bir fırsat olarak kullanabilir. Önümüzdeki yılın başlarında beklenen yeni ulusal iklim planları ve COP29’dan çıkacak iklim finansmanı için yeni bir hedefle birlikte, dünyanın iklim taahhütlerini gerçeğe dönüştürme konusunda ne kadar kararlı olduğu bir test olarak ülkelerin önünde duruyor.
Paris Anlaşması’nın üzerinden dokuz yıl geçmesine rağmen uzmanlar, en azından diğer ülkelerin ABD’yi takip ederek sözleşmeden cayma ihtimalinin düşük olduğunu söylüyor.
İklim finansmanı konusundaki belirsizlik
Bu yıl ülkeler iklim finansmanı için yeni kolektif sayısallaştırılmış hedef (NCQG) adı verilen yenilenmiş bir taahhütte bulunacak. Bu hedefin 2009 yılında Kopenhag’da verilen yıllık 100 milyar dolarlık (3,4 trilyon Türk Lirası) taahhüdün yerini alması amaçlanıyor.
Gelişmiş ülkeler bu hedefe daha yeni ulaşmaya başladılar ve şimdi yapılan detaylı analizler, gelişmekte olan ülkelerin iklim hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için 2030 yılına kadar yılda en az 2.4 trilyon dolara (82,41 trilyon Türk Lirası) ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
BM iklim şefi Simon Stiell delegelere yaptığı açılış konuşmasında, “İklim finansmanının ‘sadaka’ olduğu fikrini bir kenara bırakalım. İddialı yeni bir iklim finansmanı hedefi, en büyük ve en zenginler de dahil olmak üzere her bir ulusun tamamen kendi çıkarına olacaktır” dedi.
Stiell’in de belirttiği gibi, buna ABD gibi büyük ve gelişmiş ülkeler de dahil. Bu gibi ülkelerin iklim fonlarına katkıları genellikle büyük miktarlarda taahhütte bulunan diğer bağışçıların baskısıyla gerçekleşmekte.
İkinci bir Trump dönemi yaklaşırken, ülkenin COP29’da önemli miktarda iklim fonu taahhüdünde bulunma şansı oldukça düşük. Bu da diğer ülkelerin daha önce olduğu kadar fazla katkıda bulunmaya istekli olmamalarına yol açabilir.