Yanlışlar ve Doğrular…
Neşe Doster
nesedoster@yahoo.com
AKP’nin ağır toplarından olan Başbakan yardımcısı; “Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Türkiye’ye gelirse şehir hastanelerinde onu emin olun tedavi ederiz. Lider, Erdoğan gibi olur. Ölmeyi şereflerin en büyüğü görüp, ölüme uçmayı göze alınca olur” diye buyurmuş! Şimdi şehir hastanelerinde tedaviye alacağımız eloğlunun(!) ne dediğine değil, neyi yaptığına bakalım.
Bizim; “sen kimsin, yaşın kaç?” dediğimiz Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in kim olduğunu daha önce yazmıştım! Ülke ve dünyada olup bitenlere son derece duyarlı olan mühendis hemşerimiz Osman Koç yeni bir bilgi notu yollamış. Paylaşmadan geçemem. Bilgi notunda geçen ve göz açan öyküyü Dr. Ahmet Güler anlatmış;
“Sene 1999, 17 Ağustos depremi Türkiye’nin üzerine bir kâbus gibi çökmüş. Binlerce insan hayatını kaybetmiş ama daha önemlisi binlerce insan yaralı. Tıbbi malzeme ve yardıma acilen ihtiyaç var. Çünkü depremin meydana geldiği bölgedeki hastaneler çökmüş, yaralıları tedavi etme imkânı yok. Hastanelerin içinde kalan cihazlar enkaz altında kalmış, binlerce yaralı acil yardım bekliyor.
Tüm Türkiye ve Dünya deprem bölgelerine yardım etmeye çalışıyor. Biz Avrupa’da yaşayan Türkler çok büyük bir üzüntü içinde nasıl yardım edeceğiz diye çırpınıyoruz. O dönemde Avrupalı Türk İş Adamları Birliği Başkanıyım. Beni Aşağı saksonya Türkiye Deprem Yardım Komitesi başkanlığına seçtiler. Prof. Dr. Mustafa Yücel ve diğer arkadaşlarla Türkiye’ye acil tıbbi malzeme yollama derdindeyiz.
Tüm Almanya’dan tıbbi malzeme ve kurtarma araç ve gereçleri topluyoruz. Öger Tur’un sahibi Vural Öger bu malzemeleri kendi uçaklarında bedelsiz olarak Almanya’nın her yerinden Türkiye’ye taşıyor. O sırada Almanya’nın Hannover kentindeki büroma Aşağı Saksonya Başbakanı Siegmar Gabriel’den bir telefon geliyor. ‘Buyurun Sn. Gabriel!’ diyorum. Gabriel, Türkiye’deki depremden dolayı inanılmaz bir üzüntü duyduğunu ve hükümet olarak bu konuda bir şeyler yapmak istediğini söylüyor ve neye ihtiyacınız var? Diye soruyor. Evet, neye ihtiyacımız var? Hastanemiz yok, tüm hastaneler yıkıldı, acil bir seyyar hastaneye ihtiyacımız var Sn. Gabriel diyorum!
Bir seyyar hastanenin fiyatı ne kadar diye soruyor Gabriel. İki milyon Mark, ama bize bir milyon bağış yapacaklar diyorum. Aradan iki gün geçiyor, beni başbakanlıktan çağırıyorlar gidiyorum. Gabriel, bizleri kapıda karşılıyor. Ve Aşağı Saksonya Hükümeti’nin 250.000 Mark’lık bağış çekini elimize veriyor.
‘Sağolun Sn. Gabriel!’ diyorum. Ama bu para bize yetmez, bu seyyar hastaneyi muhakkak almalı ve deprem bölgesine göndermeliyiz diye ısrar ediyorum. Telefona sarılıyor Gabriel, Volkswagen fabrikalarının en büyük patronunu arıyor. Bu hastane için hemen bağış yapacaksınız diyor. Ertesi gün Volkswagen’den 250.000 marklık bağış çeki bakanlığın hesabına geliyor. Ben yine yetmedi Sn. Gabriel! 500.000 Mark’a daha ihtiyacımız var diye yüzsüzlük yapıyorum! Tamam diyor Sn. Gabriel, basın üzerinden tüm Alman halkına çağrıda bulunuyor, Türkiye’ye yardım edin diye…
Bakanlık nezdinde açılan deprem yardım hesabına bağış yağmaya başlıyor. Bazısı 5 Mark, yolluyor, bazısı 500 Mark. Birkaç gün sonra gerekli olan parayı topluyoruz. Ve seyyar hastaneyi satın alıyoruz. Hastane başbakanlığın önünden Başbakan Siegmar Gabriel ve tüm kabine üyelerinin uğurlamasıyla Türkiye’deki depremzedelere doğru törenle yola çıkıyor. Hürriyet Gazetesi Hannover muhabiri Turan Işık, tarihi anı fotoğrafları ile ölümsüzleştiriyor.
Ve o uğurlama törenindeki bizler Aşağı Saksonya Başbakanı Gabriel’in gözlerinin dolduğunu, ağlamamak için kendini zor tuttuğunu görüyoruz. Tanımayanlar tanısın istedik” diyor Dr. Ahmet Güler”
Yazarın Notu: “Sen kimsin? Kaç yaşındasın? Türkiye Cumhurbaşkanına siyasi ders veriyorsun?” dediğimiz Gabriel buymuş! Bu kadar yani…
Bayram Notu: Tüm okurlarımın bayramını esenlik dileklerimle kutluyorum…
HABER LİSTESİ
-
01
İsrail Siyonizmi ve BOPHakan Akpınar hakanakpinar227@gmail.com ABD, 2003 yılında Irak’ı işgal ettikten sonra Ortadoğu’da akan kan hiç durmadı… Taliban’ın 11 Eylül 2001’de iki Amerikan yolcu uçağını kaçırıp New York’taki İkiz Kuleler’i yerle yeksan etmesinin ardından Washington Yönetimi, bu bahane ile önce Afganistan’ı, sonrasında Irak’ı işgal ederek yüzbinlerce sivilin ölümüne sebep oldu. “Sebep oldu” dedik; ama sözün gelişiydi o… […]
-
02
Paşinyan: Rusya ve Ermenistan arasında aktif bir siyasi diyalog varErmenistan Başbakanı Paşinyan, Erivan ve Moskova arasında son dönemde aktif bir siyasi diyalog bulunduğunu belirtti. Moskova’da düzenlenen Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Liderler Zirvesi marjında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yaptığı görüşmenin basına açık kısmında konuşan Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, iki ülke arasındaki siyasi diyaloğa vurgu yaptı. Paşinyan, “Son aylarda oldukça aktif bir siyasi diyalog yürüttüğümüzü belirtmekten büyük mutluluk duyuyorum. Rusya Başbakan […]
-
03
Türkiye’de son yedi yılda ‘şüpheli kadın ölümleri’ yüzde 82 arttı1.441’i son 7 yılda şüpheli ölüm olmak üzere ve 2010’dan bu yana gerçekleştirilen kadın cinayetleri ile birlikte toplamda 5.696 kadın hayatını kaybetti. “Kadın cinayetleri” ile “kadınların şüpheli ölümlerine” ilişkin raporlar hazırlayan “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” verilerine göre, Türkiye’de 2017 ile 2023 yılları arasında “şüpheli kadın ölümleri” yüzde 82 artış gösterdi. 2010 yılında yaşanan Münevver Karabulut cinayetinin ardından […]
-
04
John Hopfield ve Geoffrey Hinton 2024 Nobel Fizik Ödülü’nü kazandılar…Fizik ödülü, bu hafta ve önümüzdeki hafta açıklanacak altı Nobel Ödülü’nden ikincisi. 2024 Nobel Fizik Ödülü, yapay sinir ağlarıyla makine öğrenimini mümkün kılan keşifleri dolayısıyla iki biliminsanına verildi. Bu yılki ödülün sahipleri Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) Princeton Üniversitesi’nden John Hopfield ve Kanada’daki Toronto Üniversitesi’nden Geoffrey Hinton oldu. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi Genel Sekreteri Hans Ellegren […]
-
05
Fikir disiplini…Han Ayvaz Adıgüzel hanayvazadiguzel@gmail.com Ülkemizde Türk milliyetçiliği konusu bölünmüş bir disiplin halini aldı fakat kimseden evet veya red onayı gelmiyor. Görüş belirtmeme devam eden tarihi hastalığımız olsa gerek. Bu durum bize yanlış sunulan İslam anlayışından geçmiştir. “Neuzibillah cehenneme giderim” korkusunun getirdiğidir bu. Korku, Türk’ün iliklerine işlemiş ama yaşadığı ezilmişliğe, yoksulluğa ve uğradığı hakarete cehennem diyemiyor, […]