Neşe Doster: Elde var hüzün…
Neşe Doster
nesedoster@yahoo.com
Sık sık konuşmalara davet edildiğim, izlenim yazmayı sevdiğim, ayrıca kadın gerçeğinin ve ülke gerçeklerinin farkında olduğum için konuyu okurlarımla paylaşmayı yeğliyor, geçen hafta farklı salonlarda yaptığım üç konuşmanın da özü ve özeti KADIN olduğundan ve bizler salonlardan bu duygularla ayrıldığımızdan hızımı kesemeyip devam ediyorum…
Nedense kadın cinayetleri gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine şöyle düşüyor; “Boşanma arefesinde olan öfkeli koca karısını bıçakladı.” “Mesajlaşan karısına sinirlenen erkek çocuklarının gözü önünde karısını öldürdü.” “Eşiyle barışmalarını istemeyen damat, kayınpeder ve kayınvalidesine silah çekti.” vb. Satır aralarına hakim olan duygu ya da verilmek istenen mesaj nedir? Kadının suçlu olduğu, alt yapıyı hazırladığı, erkeğin sinirlerine hakim olamayıp tetiğe sarılmak zorunda kaldığı mı? Kısaca bunun adı kadına şiddet mi? Yoksa özünde var olan şiddetin kadına yönelik hali mi? Sorularla sürdürelim?
Duygusal isyanlarımızı görmek yerine kadınları dövüp, öldürüp, yaşamdan koparmak neden tercih ediliyor? Kadın sorunlarına cesur ve samimi yaklaşanların sayısı neden artmıyor? Derdimizi anlayan ve anlatan kalemlerin oranı neden hep aynı kalıyor? Yine dayanışmanın özellikle de kadınlar arası dayanışmanın sorunların aşılmasındaki önemine inananların sayısında neden istenen- beklenen artış görülmüyor?
Cinsiyet eşitsizliği, mahalle baskısı, ataerkil söylem, geleneksel kodlarla daha doğmadan çizilen kaderlerimizle, sıkıştırılan hayallerimizle neden yalnız bırakılıyoruz? Neden kadın sorununun akılla, ahlaki ve vicdani yaklaşımla çözüleceği gerçeği kabul görmüyor?
Toplantılarda ne çok giden var aramızdan ve ne çok gittiniz dedik…
Neler mi konuştuk? Tarihin ve takvimin yaprakları arasında yer alarak, ailesinin, yakınlarının, dostlarının yüreğine köz salarak, evlatlarını boynu bükük bırakarak, kör bir kurşunla, pek çok bıçak darbesiyle, olmadı zehirlenerek, yine olmadı, camdan atılarak ölüp giden kadınları konuştuk…
Onları ve acımasız yazgılarını kısa sürede tanımak, tanımlamak, paylaşmak, bir konuşma süresine sıkıştırmak kolay değildi kuşkusuz. Geride bıraktıkları boşluğu doldurmanın zorluğunu ancak yaşayanlar bilir dediğimde; Öldürülenlerin birinci derece yakınları olduklarını söyleyenler el kaldırıp söz istemez mi? Şimdi gel de etkilenme, ağlama, duygu sellerinde salonla birlikte boğulma…
Unutulmasın! Şüpheli ölüm yoktur, üstü kapatılan dosya vardır…
Kısaca çarpıcı ve göz yaşartıcı örneklerden sonra ağız birliği yaparak şuna karar verdik. Evet kolay bir iklimde yaşamıyoruz. Ancak hesabı tutulan da, hesap sorulan da biz olmayalım, kabiliyet ve kapasitesi belli olanlara ödün vermeyelim, bunun içinde kendimizi geliştirip, ekonomik özgürlüğümüzü kazanıp, cumhuriyet bilincimize toz kondurmayıp, tutarlılık ekseninde buluşalım dedik. Yetinmedik; Bilgi açlığımızı gidermek için okumak dinlemek zorundayız diye ilave ettik. Bazen bir anne baba sıcaklığı, bazen bir öğretmen sabrıyla çevremizle iletişim kurmamız gerektiğini, önümüzde ufuk açan, hatta çığır açan bilgileri öğrenmek, birbirimize hoca gibi, danışman gibi, abla gibi sabırla yaklaşmak, birbirimize moral değerleri aşılamak, böylece ufkun ötesini görerek göstereceğimizin altını çizerek, değişen mevsimlerin olduğunu ama değişmeyen dostlukların varlığını unutmayalım dedik…
Salonları dolduranlar kadın olunca yine yetinmedik! Vefanın, anlayışın, eski fakat eskimeyen dostlukların azaldığına, gerilimlerden beslenen bir kesimin varlığına ve arttığına dikkat çekerek; Beklenmedik gelişmeler bazen kırılma noktasına dönüşebilir, o zaman çatışmalar, sorgulamalar, kuşaklar arasındaki anlaşmazlıklar ortaya çıkar, bazen patlamayla sonuçlanır, bazen görmezden gelinip susulur diye bu bölüme noktayı koyduk…
Daha sonra siyasette kadının 2025 haritasına baktık…
TBMM’de 593 milletvekili olduğunu, bunun 118’inin kadın olduğunu, ülkemizin kadın vekil sıralamasında 185 ülke arasında 126.sırada yer aldığını, bakanlık sıralamasında 189 ülke arasında 173.sırada bulunduğumuzu hatırladık. Dünyada sadece 25 ülkede kadınların devlet ya da hükümet başkanı olarak yer aldığını, Suudi Arabistan’da kadınların seçme ve seçilme hakkını 2015 yılında kazandığını, cinsiyet eşitliği sağlayan Finlandiya, İzlanda, Estonya’nın düzeyine ulaşmak için, daha doğrusu siyasette eşitlik sağlanması için kaç yıl gerekir bilen var mı sorusuna yanıt aradık…
Böyle kalabalık, böyle ilgili, böyle sarıp sarmalayan bir kitle az bulunduğu için hızımızı alamadık! Elde var hüzün demek zorunda kalmamak için, düzenli, disiplinli, zamana ve saate uyumlu, programlı çalışmak zorundayız dedik. Birbirimize geçmiş kültürümüzün, siyasi tarihimizin yok sayılmasına, horlanmasına, dışlanmasına, küçümsenmesine, aşağılanmasına izin vermemek zorundayız, olursa itiraz ve isyan etmek zorundayız sözünü verdik…
Son olarak da; Bugünlerde en çok da iyiliğe, güzelliğe, değerlere, dayanışmaya, umuda hasret duymuyor muyuz sorusuna yanıt ararken; Gündem değişirse günlerde değişir, bazı kararlara geçit vermezsek kader de değişir, erkek egemen baskıya mecbur, mahkûm, muhtaç ve meftun olunca zor olsa da adım atmak pek çok şeyi değiştirir diyerek salondan ayrıldık…
Doğru soru belki de şu olmalı diyerek şu soruyla noktayı koyduk! Tüm önerileri ve yazılanları gerçekleştirmek kolay mı? Değil. Zor mu? Evet. Çözüm nedir? Kişisel çıkarlardan, yıpratıcı hırslardan, uyku kaçıran korkulardan arınmak ve dayanışmak…
-
Özgür Özel: Hüseyin Gün itirafçı olmuş ‘Ben İngiliz ajanıyım’ demiş
-
Trump’tan, Katar’da ‘Gazze’ mesajı: ‘Gerçek bir barışa ulaştık’
-
Trump’ın himayesinde Tayland ve Kamboçya arasında ‘tarihi’ barış anlaşması
-
İrlanda cumhurbaşkanlığı seçimlerini sol aday Catherine Connolly kazandı
-
İmamoğlu’nun ifadesi öncesi CHP Çağlayan’da miting düzenledi
-
Zeynep Altıok Akatlı: Hayatımız Güzeldir: Aydın olmak, aydın kalmak
