İslâm Âlimlerinin “Ölüm Sonrası Hayat”a Dair Görüşleri (2)

İSLÂMÎ YAZILAR - 29 Kasım 2024 00:01 A A

Hasan Kanaatlı

h.kanaatli@hotmail.com

Bilindiği üzere, farklı mezheplere mensup tüm İslam alimleri, Kuran’ı Kerim’e bağlıdırlar ve bunların tümü de insanın “beden ve ruh” tan müteşekkil olduklarını kabul ederler. Yine ölümden sonra bedenin fani olduğunu, ruhun ise baki kaldığını ve kıyametin tahakkuk edeceği ana dek, “berzah alemi” nde beklediklerine iman ederler!

Yani İslam alimleri iki alemin varlığından söz ederler; biri “berzah” diğeri ise “ahiret” alemi.

İslam alimlerine göre ahiret alemi cennet, cehennem, hesap, kitap vs. gibi şeylerin bulunduğu ve bunlarla ait olan insanların sonsuza dek buralarda (cennet ve cehennemde) yaşamlarını sürdüreceğini kabul ederler! İşte İslam alimlerinin görüşleri kısaca bundan ibarettir!

Söz konusu alimlerin bu konuyla ilgili delilleri iki kısımdır: Bir kısmı “aklî”, diğer kısmı ise “naklî” dir!

Akli olan delilleri şudur:

– “Şayet ölüm ötesi bir hayat olmaz ise, “yaratış” tümüyle abes olur! Hikmet sahibi Allah ise, bu türden abes işler ile iştigal etmekten münezzehtir! Yani ölümden sonra hayat yoksa ve hesap kitap, cennet, cehennem ve bunun gibi şeyler bulunmazsa, dünyadaki 70-80 yıllık sayılı günleri yaşayıp sonra da ölmenin ve yine insanın salih, gayri salih, iyi, kötü, mümin, münafık olup olmamasının ve hedefinin bulunup bulunmamasının arasında hiçbir fark olmaksızın ölüp gitmesinin abes olduğu apaçık ortadadır! Böyle bir hayat tümüyle abestir!”

Nakli delil olarak da Kuran’ın bu konuya işaret ettiği birçok ayetleri naklederler. Onlardan biri de şu ayettir:

-“Yoksa bizim sizi boşuna yarattığımızı, sonunda bizim huzurumuza döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Müminun:115)

Yani, ölümden sonra Allah’a dönüş olmaz ise, o taktirde hayat abes olur ve hiçbir anlam ifade etmez!

Diğer bir ifadeyle, İslam alimlerine göre; insanın bütün hareket ve sükunetinde mutlaka bir hedefi vardır! Keza söylediği tüm sözleri de öyledir! Çünkü insan sınırlı bir varlıktır! Hayatındaki tüm hareketleri, eksiden artıya doğru olduğu için, onun hareketlerinin tümünde bir hedefi olmalıdır!

İnsan denilen bu varlık, hekim (hikmetli) değildir, hatta hekim olmayan normal insanların dahi tüm davranışlarında bir hedefi bulunmaktadır! Allah ki: “O’nun misli (O’na benzer) hiçbir şey yoktur!” (Şura:11) ve sınırsız, ezeli ve ebedidir, böyle bir Allah’ın insan ile mukayese edilmesinin hiçbir gereği yoktur!

Allah’ın bu yaratışında herhangi bir hedefinin bulunmadığını farz etsek dahi, fakat gerçeği söylemek gerekirse, biz bunu bilmiyoruz! Yani Allah’ın yarattığı her şeyde hedefinin bulunduğunu söylemek şart değildir! Örneğin Allah “niçin Dinozoru yaratmıştır?” Ya da Allah bu kadar sayısızca yıldızları, Galaksileri, nice görüp bilmediğimiz milyarlarca varlıkları neden halk etmiştir? Bizler, bunların hiçbirinin varlığının hikmetini bilemiyoruz! Birçok şeyin yaratılış hikmetinin ne olduğunu bilemediğimiz gibi, insanın da yaratılış hikmetinin ne olduğunu bilmemiz şart değildir! Bunda bir hedefi olsa bile, fakat biz onu bilemiyoruz! Oysaki hedeften kasıt, eksiği gidermek ve kemale ermektir ve bundan dolayı da insanoğlu bu durumunu karşılamak için önüne her zaman bir hedef koymaktadır! Fakat Allah’ın “mutlak kâmil olması” hasebiyle O’nun hedefi olmaz! Dolayısıyla biz insanlar, ölümden sonraki hayatın varlığını ve kıyameti de bilmiyoruz!

   Benim şahsi görüşüm şudur:

-“Ölümden sonraki hayata, salih kimseler sahip olacaktır! Bu da makul bir hedeftir! Devletler bile bir işe memur alımı yapmak için sınav koyduklarında, binlerce insan o sınava katılır fakat çok az kimse memuriyete alınır! Örneğin devlet idaresinde memur olmak için bir KPS sınavı açıldığında, her bölgeden binlerce insan o sınava katılır, fakat onların içerisinden sınavı kazanan yalnızca 10 kişinin ataması yapılır! Ya da dünyanın her tarafından Olimpiyatlara iştirak etmek isteyen her bölümden birçok sporcu müracaat eder. Fakat o spora katılmayı kazananlar azınlıkta bulunur! Elbette ki olimpiyatlara iştirak etmek isteyen her kesi, uluslararası komitenin kabullenmesi şart değildir!

İyi düşündüğümüzde şu anda gezegenimiz üzerinde 8 milyar insan bulunmaktadır. Şu geçmiş binlerce yıl içerisinde yüzlerce milyar insan gelip geçmiştir! Bunların tümü cennette toplanacak, yemek, içmek ve cinsi münasebette bulunmaktan başka da bir hedefleri olmayacaktır öyle mi? Peki, hikmet sahibi biri tarafından bu kadar insanın yaratılış gayesi bu olabilir mi? Ayrıca bunların sonsuza dek bu şekilde hayvanlar gibi yaşayacak olmaları bir hikmettir öyle mi? Ya da katrilyonlarca insan sonsuza dek cehennem azabı içerisinde o işkenceye katlanıp duracaklardır öyle mi? Peki bu azaptaki hedef ne olabilir? Hikmet sahibi biri, bu şekilde boş işler yapıp durur mu? Desek ki o insanları cehennem ateşinde yakmadaki hedefi onların tövbe etmelerini sağlamak ve onları eğitmektir, bu da doğru değildir! Çünkü orası dünya değildir ki, diğerleri de onlara bakıp ibret alsın ve işledikleri hatalara dair tövbe edip bir daha hataya düşmesinler! Cehennemde onların oluşu, sadece onların sonsuza dek orada yanmaları içindir ve bununla da Allah, gerçekte onlardan intikamını almaktadır! Peki rahman olan Allah’a intikam almak yakışır mı?”

Buraya kadar naklettiğimiz sözler, İslam alimlerinin birinci delillerdir!

Onların sundukları akli ve nakli delillerden sonraki ikinci delilleri de “adalet” üzerinden getirdikleri delildir ve o da şöyledir:

-“Derler ki, salih olan kullar bu dünyada normalde ödüllerini alamamaktalar! O salih insanlardan kimileri idam edilir, kimileri de hapislerde ömür çürütür! Gayri salih mücrimler ise bu dünyada en güzel biçimde yaşar ve herhangi bir cezaya da çarptırılmazlar. Dolayısıyla bunların cezası, ölümden sonraki mahşer gününe kalmış olur! Allah Teala kıyametten sonra insanları bir kez daha diriltir, suçlu olanlardan intikamını alır! İşte bu, “İlahi adalettir!”

Bu delili reddedenler şunu derler:

-“Bu, gayet zayıf bir delildir ve herhangi bir dayanağı da yoktur! Zira, şayet Allah isterse, bu dünyada da adaletini icra etmiş olur!

İkincisi; cehennem ile cezalandırmada “adalet “diye bir şey olmaz! Örneğin birisi zalim ve suçlu değilse, sadece namaz kılmamış ya da din ile ilgili bir konuyu kabul etmemiş ve onu inkâr etmiş ise, böyle bir şahsın sonsuza dek cehennem ateşinde yanması adalet olur mu?

İslam alimleri Kuran’daki bu ayeti de kendilerine göre uyarladıkları görüşe göre tefsir ediyorlar ama, bence bu ayeti zamanın şartlarına uygun bir biçimde yeniden tefsir etmek gerekir. Ayet şöyle diyor:

-“Melekler (onlara) diyecek ki, sizi şu cehenneme sürükleyip- iten nedir? Onlar: “Biz namaz kılanlardan değildik” derler! Yoksullara yedirmezdik, (sapıklıklara) dalanlarla biz de dalardık. Din (hesap) gününü de yalanlardık. Sonunda kesin gerçek (ölüm) bize gelip çattı!” (Müddessir: 42-47)

Bu ayetin ifadesine göre cehennemde yanan bu insanlar içerisinde suç işleme, adam öldürme, insanlara düşmanlık vs. yoktur. Yanan bu insanlar yalnızca namaz kılmıyor, yoksula yedirmiyor, boş ve batıl işlerle uğraşıyor ve kıyamet gününe de iman etmiyorlardı o kadar! Çünkü bunlar için kıyametin vuku bulacağı sabit olmamıştı! Peki ayette sayılan bu işlerden dolayı sonsuza dek bir insanı cehennem ateşinde yakmanın neresi adalettir!

Yine cennette de adalet yoktur! Çünkü cennette yalnızca yemek, içmek, cinsi münasebette bulunmak gibi hayvanlara has hususiyetlerden başka ne var ki? Buna adalet denilir mi?

Ve şunu da söylerler:

-“Akli” olan deliller zayıftırlar! Fakat Kuran-ı Kerim sadık haber olduğu için onun söylediği tüm sözler hak ve doğrudur! Bundan dolayı Kuran’da geçen her söz bizler için bağlayıcıdır!”

Bu üç (akli, nakli, adalet) delili getirenlere kimi “deistler” (!) şu şekildeki itirazlarda bulunurlar:

-“Evet, Kuran size göre doğrudur ve sürekli azabın türlerinden bahseder! Yani cehennem ’den, sakar/ateş çukurundan, selasil’ den (zincirlerden), eğlal (kelepçe)den ve zakkum’dan (İnsan:4) bahseder! Fakat bu kitabın söylediği sözlerin tümünün seneti meçhuldür! Yani bu sözleri Nebi’ye kimin vahyettiğini bilemiyoruz!

Evet! Nebi doğru adamdır ve bu sözleri Cebrail vasıtasıyla Allah’tan vahiy olarak aldığını söylüyor. Fakat bizler Cebrail’i tanımadığımız gibi, aslında Nebi de onu tanımıyordur! İşte bu türden rivayetlere “meçhul haber” denir. Yani bu sözlerin ravisi meçhuldür! Biz onu tanımıyoruz, cin de olabilir, kendinden de söylemiş olabilir! Kendinden söylediklerini de Allah’a nispet vermiş olabilir! Nebi’nin doğru olduğunu tarihten bilmiş olsak da fakat Cebrail’in doğru olduğunu nereden bilebiliriz? Ayrıca onun (Cebrail’in) kimliğinin meçhul olmasının yanında, yalancının da tekidir! Çünkü Kuran bunun yalan sözleriyle doludur! Asıl sorun da buradadır! O kitapta Allah’a dahi yalan nispeti vermiştir! Allah’ın arşının, kürsüsünün, ordusunun olduğu ve kıyametten sonra mahşere melekler ile saflar halinde geleceği söylenmiştir:

-“Rabbin, dizi dizi meleklerle birlikte geldiği zaman!” (Fecr: 22)

Allah’ı cisimleştirmek, Nebilerin mucize sahibi oldukları yalanı, karıncayla konuşma uydurması vs. gibi şeyler, getirilip Kuran’a doldurulmuştur! Düşünmezler ki karınca konuşmaz, onların nutku ve şuuru yoktur! Yine Nebi’yi (Süleyman peygamberi) getirip Hüt Hüt kuşu ile de konuşturuyor, oysaki bilimsel olarak hayvanların konuşmadıkları ispat edilmiştir. Hatta hayvanların aklı ve hayalleri dahi yoktur!

Yukarıda saydığım ve bir kısmını aktarmadığım hurafeler, onlar (Deistler) açısından Kuran’ın aslını oluşturan hurafelerdir ve bunların tümü de yalandır! Acaba bir karıncanın insan gibi konuşması doğru olabilir mi? Aynen öyle Salih, Lut ve Nuh Nebinin kavmine ilahi azabın gelmesi hadisesi, kadın, çocuk, hayvan vs. gibi suçsuzların bu azaplardan nasiplerini alması mümkün olabilir mi?

Büyüklerin Allah’a isyan ettiklerini farz etsek bile, İmam Hüseyin Kerbela’da düşman askerlerine söylediği gibi: “Büyüklerin suçu vardırsa peki küçüklerin suçu nedir?”

   Allah bizlere “insanları suçsuz çıkarın” diye talimat verirken, peki kendisi neden insanları suçlu kılıyor! Nitekim İslam’da “beraet/ suçsuzluk-arilik- aklanmışlık esastır! Kuran da bu hususa şöyle dikkat çekiyor:

-“Kim bir hata yapar veya günah işler, sonra da onu suçsuz birinin üzerine atarsa, iftira suçunu ve apaçık bir günahı işlemiş olur!” (Nisa: 112)

Şayet hastalık, kanser, deprem, sel vs. olsa, dersin ki bunlar tabii şeylerdir ve olağandır! Bunlar azap değildirler! Fakat Kuran Allah’ın o kavimleri farklı azaplar ile cezalandırdığından bahsediyor! Büyükleri azap ile cezalandırmasını kabul ederiz de yaşı küçük olan çocukların ve bebelerin o türden azaplar ile cezalandırılmalarını nasıl kabul edebiliriz! Onların ki suçu olmaz!

Nuh nebinin kavmine gelen azapta da tüm hayvanlar, doğu-batı tüm kavimler o tufan nedeniyle helak olup gitmişler! Oysaki Allah o azabı göndereceğine onların tümüne “ölün” diye emretseydi, anında hepsi de ölüp giderdi ve o türden ilginç azaba da gerek kalmazdı!

Yemen’den Mekke’ye taraf gelen “Ashab-ı Fil” de öyle! Bu hadise de gülünç bir hadisedir! Aynen 1001 gece misalleri gibidir! “Kalile ve Dimne” hikayelerinde geçen hayvan hikayelerinin bir benzeridir! Bu hikayelerin hiç birisi doğru ve gerçekçi değildir! Bunların “mecaz” olduğunu söylesek bile, Kuran bunların mecaz olduğunu söylemiyor! Yani Kuran’da “mecaz”ın işaretleri yoktur, Kuran, kendinde zikredilen her şeyin “hakikatler” olduğunu söylüyor!

Örneğin Hz. Mehdi’nin 1000 küsür yıl yaşayamayacağını söylediğinizde, Şii din adamları derhal harekete geçip Kuran’da geçen Nuh nebiyi örnek gösterir ve Hz. Mehdi’nin de onun kadar yaşayabileceğini iddia ederler! Çünkü Kuran, Nuh Nebi’nin de uzunca bir hayat yaşadığından söz etmiştir! Yani tüm hurafi şeylerin temeli Kuran’a dayatılmıştır!

Ya da birisi dese ki, Şiilerin imam Cevat’ları 7 yaşlarında iken nasıl oluyor da imam olabiliyor? 7 yaşındaki bir çocuk neyi anlayabilir ki? Yine Şii din adamları derhal harekete geçip Kuran’ın Yahya ve İsa Nebi hakkında söylediği sözü öne sürürler! Zira Kuran onlar hakkında şöyle der: “Biz ona daha çocukken hikmeti verdik!” (Meryem: 12) Ve yine İsa Nebi daha çocukken beşikte konuştuğu ayetini öne atarlar! (Meryem: 29-33) Oysaki bunların tümü de yalandır!

Ya da bilimin tam tersine hastalıkların mikroptan değil de Şeytan’dan olduğunu söylerler! Nitekim Eyüp Nebi’nin Kuran’da şöyle söylediği nakledilir:

-“ (Eyüp Nebi:) “Doğrusu Şeytan bana, kahredici bir acı hastalık sıkıntısı ve azap kahrı dokundurdu” diye Rabbine seslenmişti!” (Sad: 41) Oysaki hastalıkların baş sebebi “mikroptur”. Şeytan falan değildir! Yani Allah, ilk önce Şeytan’ı yarattı ve onu insana musallat kıldı. Sonsuza dek de ona bir ömür verdi. Sonra da “niçin bana isyan ettin” diye insana azap ediyor!

Denilebilir ki: “Ya Rab! Sen insanın aklını zayıf yarattın, ona güçlüce şehvet verdin, bunların dışında Şeytan’ı da yaratıp ona musallat kılmak için bir de onda “nefs-i emmare” diye bir durum halk ettin! Şimdi de kalkıp; “neden bana isyan ediyorsun?” deyip insanı cezalandırıyorsun! Senin adaletin bu mudur?”

Ayrıca Allah her insanın, içerisinde bulunduğu toplumun tesiri altında kaldığını ve dinini/inancını o toplumdan öğrendiğini de biliyor! Buna rağmen: “Şüphesiz Allah katında tek makbul din İslam’dır” (Al-i İmran: 19) diyor! Yani her kesin Müslüman olmasını istiyor! Aksi taktirde her kesi cehenneme gönderiyor! Peki adam Avrupa’da ya da uzak doğuda bir kıyıtı yerde yaşıyorsa, Muhammed ve İslam dininin ismini bile duymamışsa, bunun durumu ne olacak? Diyor ki o da cehenneme girecek! Yani gayri Müslimler tümüyle kafirdirler. Nitekim adı Müslüman olmayan Hıristiyanlar hakkında da şöyle diyor:

-“Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’tir diyenler kafir olmuşlardır…!” (Maide: 72)

Oysaki bu zavallı Hıristiyan adam, çevresinden ve toplumundan bunun böyle olduğunu duymuştur! Sünni ya da Şiiler de kendi çevrelerinden etkilenerek Sünni ya da Şii olmuşlardır!

Yani Allah, insanın aklını sınırlı yaratmıştır, kudretini de öyle! İçinde yaşadığı toplumun, onun inançlarına musallat olacak bir şekilde onu var etmiştir! Elbette ki çok azı bundan müstesnadır! Buna rağmen Kuran diyor ki insan, Müslüman olmalıdır! Aksi taktirde tümü de cehenneme girecektir! Nitekim “kurtuluşa erecek fırka” hadisini de hepiniz duymuşsunuzdur. Hadis şöyledir:

-“Benden sonra ümmetim 73 fırkaya bölünecek, 72 fırkası cehenneme, 1 fırkası da cennete girecektir!” (Bütün hadis kaynakları!)

Yani Müslümanların da 72 fırkası cehenneme, yalnızca 1 fırkası cennete giriyor! Niçin böyle yapıyorsunuz ya Rab! Yarattığın bu insanın aklı zayıf ve kendisi de içinde bulunduğu topluma tabi değil midir?

Dolayısıyla, İslam dininde bu türden milyonlarca yalanlar mevcuttur! Örneğin cehennem azabının sonsuza dek devam etmesi, ilahi adalet ve hikmetin tersine olan şeydir! Bu yalanların en büyüğü ise, Kuran’ın “Kelamullah/Allah’ın sözü” olduğu yalanıdır! Oysaki Kuran, vahşi hükümlerden, savaşlardan, kan dökmelerden, medeniyetleri yok etmekten, kıtal cihat vs. den başka bir şey değildir ve bunların zulüm olduğu da bellidir!

Peki, büyükler kafir olduysa, küçük çocukların ve kadınların suçu ne?

Kadınların azap korkusundan düşük yapmaları, hırsızın elinin kesilmesi, kimi suç sahibi insanların çaprazlamasına kol ve bacaklarının koparılması, zina edenin recmedilmesi vs., Allah’ın kelamı bunlar mıdır? Bu kanun ve yasalara yalnızca Araplar boyun eğdirilmiş olsalar neyse ne! Peki bütün dünyanın bu vahşi kanunlara boyun eğmelerini beklemek mümkün mü? Bu denli zalimce hükümler karşısında Allah’ın “rahmet edenlerin en merhametlisi” olduğunu iddia edebilir miyiz? Dolayısıyla biz bu yalanlarla dolu olan Kuran’dan yola çıkarsak, o hükümler hakkında istidlalde bulunmamız asla doğru değildir!

İSLÂMÎ YAZILAR - 00:01 A A
BENZER HABERLER

HABER LİSTESİ

  • 01
    Cumhurbaşkanı Erdoğan Macaristan Başbakanı Orban ile bir araya geldi
    * Cumhurbaşkanı Erdoğan, Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ı kabul etti. Görüşmede bölgesel ve küresel konular ele alındı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Macaristan Başbakanı Viktor Orban‘la bir araya geldi. Görüşmede iki ülke arasındaki ilişkiler, bölgesel ve küresel konular ele alındı. Erdoğan, Suriye’de yaşanan son gelişmelerin Türkiye’nin insani ve vicdani dış politikasının ne kadar isabetli olduğunu ortaya koyduğunu, terörle mücadele, Suriye’nin […]
  • 02
    ABD Dışişleri Bakanı Blinken Ankara’da: Erdoğan ile Suriye’yi görüştü
    Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesinin ardından ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Türkiye’yi ziyaret etti. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Perşembe geç saatlerde başkent Ankara’ya iniş yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşen Blinken’ın gündeminde Suriye’deki görüşmeler vardı. Cumhurbaşkanı, Blinken’ı Ankara Esenboğa Havalimanı’nda kabul etti. ABD’li bakanı Dışişleri Protokol Genel Müdürü Büyükelçi Ahmet Cemil Miroğlu ve […]
  • 03
    Ölümden Sonraki Hayat (4) (Reenkarnasyon)
    Hasan Kanaatlı h.kanaatli@hotmail.com Bu bölümde ölümden sonraki hayat ile ilgili “reenkarnasyon” konusunu ele alıp incelemeğe çalışacağız! Acaba “reenkarnasyon/tenasüh” diye bir şey var mıdır yok mudur? Yapılan araştırmalarda görüleceği üzere bu inanış (reenkarnasyon), eskiden beri var olan bir inanıştır ve özellikle de doğu ve uzak doğu inanışlarında mevcuttur! Yani Hindu, Buda, Tao ve Konfüçyüs gibi inanışlar […]
  • 04
    İstanbul’daki barajların doluluk oranı açıklandı
    * İstanbul’da son iki haftadaki yağışlar, baraj doluluk oranlarında bir nebze artış sağladı. İSKİ’nin açıkladığı verilere göre, 29 Kasım’da yüzde 28.3 olan doluluk oranı, bugün yüzde 30’a yaklaştı. İstanbul’da uzun süredir yaşanan kuraklık, barajlardaki su seviyelerinin kritik düzeylere düşmesine neden olmuştu. Ancak son iki haftada etkili olan yağışlar, doluluk oranlarında hafif bir artış sağladı. İSKİ tarafından bu […]
  • 05
    Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde birinci reaktörün türbin şaftı başarıyla döndürüldü
    * Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde (NGS) ilk olarak devreye alınması planlanan birinci reaktörün türbin şaftı başarıyla döndürüldü. Akkuyu NGS 1. Güç Ünitesi Türbin Tesisi montajının tamamlanması nedeniyle bir tören düzenlendi. Akkuyu NGS’de düzenlenen törene Bakan Bayraktar’ın yanı sıra Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom‘un Genel Müdürü Aleksey Lihaçev ile santralde görev yapan çalışanlar katıldı. Törende bir konuşma yapan Bakan Bayraktar, […]