Neşe Doster: Saysak da saymasak da bugün günlerden MEB!

Neşe Doster
nesedoster@yahoo.com
ÇEDES projesi, değerler eğitimi, kızlı- erkekli eğitime karşı çıkma, derslere danışman sokma vb. bakınca 23 yılda 18 kez değiştirilerek eğitim sistemine verilen çok yönlü, çok katmanlı, her düzeyde ve anlamda ki zararı anlamak zor değil…
Günümüzde olup bitene baktığımızda başlık hem içerik olarak zor, hem de içi boşaltıldığı için çok kapsamlı bir konu. Eskiden olsa insanın aklına hemen yetenek, eğitim, liyakat gibi olmazsa olmazlar gelirdi. Artık onların modası ve zamanı geçeli çok oldu. Şimdilerde artık yandaşlık, taraf olmak, parayla alınan diplomaya sahip olmak, “hamili kart yakınımdır!” yazılı kartvizitler taşımak, toplantılarda çekilen fotoğraflarda herkesi iterek önlere geçmek, yerli yersiz bağlılık bildirmek vb yeterli oluyor.
Bu arada arka bahçe, ön balkon, geçiş koridoru, benim adamım, bizden biri derken gelinen nokta mı? Eğitim göçü, beyin göçü, kent göçü, ev genci vb gibi kaçınılmaz gerçekler…
MEB Y.Tekin’in; “Türkiye’nin toplumsal gerçekleri var. Karma eğitimi istemeyen ailelere farklı seçenekler sunmak zorundayız.” Şeklindeki açıklamasından sonra Ankara Dikmen’de açılan ortaokula hiç bir öğrenci kayıt yaptırmadı. Böylece toplum ayrıştırıcı eğitim modeline destek vermediğini belli etti.
Sonra ne mi oldu? Sen misin destek vermeyen diyerek hemen harekete geçen MEB yine tartışmaya daha doğrusu dayatmaya başladı. 4+4+4 olmadı. 4+2 deneyelim, olmazsa 1+3 verelim. Ya tutarsa, tutmaması için zaten neden yok. Çoğunluk bizde ya…
“Açlıktan yazın bile kışı yaşıyorum!” diyen işsiz genç…
“Merakımın peşinden koşmak artık çok zor!” diyen gençler…
“Geçim derdine düşmüşüz hayal bile kuramıyoruz!” diyen üniversiteliler…
Konuyu buraya getirmişken siz benim aklıma gelenlere bakar mısınız?
1923 yılında Mustafa Kemal’e; “Paşam! Vekil maaşlarını düzenleyeceğiz. Ne kadar verelim?” şeklindeki soruya, Paşanın; “Öğretmen maaşlarını geçmesin!” şeklindeki net, kısa ve ibret verici cevabı gelmez mi?
Yine Eşsiz Başöğretmenin 1928 yılında Bursa’da öğretmenlere seslenirken söylediği; “Yalnız ve ancak siz öğretmenler! Ölen ve öldüren birinci orduya niçin ölüp neden öldürdüğünü anlatan ikinci bir ordunun mensuplarısınız!” şeklindeki dağa taşa kazınan sözleri gelmez mi?
Öğretmenlerle mektuplaşan, onlardan gelen mektuplara tek tek yanıt veren, hasta olduklarında geçmiş olsun diyen ve çok erken ölümüyle başta Büyük Atatürk olmak üzere herkesi ağlatan dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin; Cumhuriyetin ilk yıllarında Kırşehir valisine telgraf çekerek; “İlinize öğretmen gönderiyorum, onu garda karşılayınız!” şeklindeki öğretmene verilen değerin altını kalın çizgilerle çizen ifadesi gelmez mi?
MEB koltuğunda 7 yıl, 7 ay, 7 gün kalan, bakanken 3 yıl olan eğitim sistemini 5 yıla çıkartan, kendisine sorulan; “Özlediğiniz büyük mutluluk nedir?” sorusunu; “Namuslu bir hayatın sonunda şerefle ölmek” şeklinde yanıtlayan, oğlu Can Yücel’in deyimiyle “çağın en güzel gözlü maarif müfettişi!” olan Hasan Ali Yücel’in bu çarpıcı ve ders verici sözleri gelmez mi?
Büyük Atatürk’ün ve yol arkadaşlarının eğitim anlayışı, öğretmene verdikleri değer gelmez mi?
Öncelikle yaktığı ateşle yüreklerimizi ısıtan ve ışıtan, her derde deva olan öğretileriyle bize önce bilgi, sonra duruş kazandıran BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK’ÜN, yol ve dava arkadaşlarının eğitime verdikleri değer, gençlere duydukları güven, yoktan var ettikleri ülkemiz, devrimlerle taçlanan toplumumuz, çağdaşlaşma yolundaki yürekli adımları, kadınları ve gençleri cumhuriyet projelerinin temeline oturtma girişimleri gelmez mi?
1920’li yıllarda Büyük Atatürk’ün önünde kupkuru bir çöl varken; “Ülkeyi hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla nasıl kurtaracaksın, bunu nasıl başaracaksın?” diyenlere çok net bir cevap sayılan, Sosyoloji, Mantık, Felsefe kitapları yazan dönemin bakanları gelmez mi?
Bakanlarının kitap yazdığı bir ülkede o kitaplarla aydınlanan, aydınlatan cumhuriyet kuşağının, o vazife kuşağının yaptıkları gelmez mi?
Tüm bunları hatırlayınca! Güne dönüp eğitimcilerin fiziksel, duygusal, çevresel, bilimsel sorunlarını görünce! Her kademede kuşağımızı eğiten, her konudaki duyarlılıklarıyla farkındalık yaratan, yüreğimde ve anılarımdaki yerleri çok derinlerde olan, izlerini yollara, yıllara yayarken, onlara ait tüm anıları yüreğimin toplumsal güzellikler müzesinin en orta yerinde taptaze sakladığım, dokundukça gözlerimi dolduran, kuşağımın eğitim mimarları olan hocalarım gelmez mi?
Cumhuriyet bilincini ve Atatürk sevgisini kutsal ve ulusal bir emanet gibi taşıyan, ülkemizin geleceği olan çocuklarımızı eğitmek için her zorluğa katlanan, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde, karda- kışta- yağmurda- çamurda kapanan yolda, akmayan suda, okulunu boyayan, sobasını yakan, sırasını tamir eden hizmet sevdalısı eğitim emekçileri gelmez mi?
Köy Enstitüleri gelmez mi? Okulsuz öğretmenleri, öğretmensiz okulları hatırlayıp, dere tepe aşarak, kar kış demeden yollara düşen öğrencileri düşünürken; Bizim hiç unutamadığımız, bizleri hiç unutmayan Köy Enstitüsü ruhuyla mesleği sürdüren, “şefkat, merhamet, sabır, sevgi, saygı, hoşgörü, özveri, vefa, sorumluluk” kavramlarının ilk adresi Köy Enstitülü eğitimciler gelmez mi?
Okulları açık olmadığı halde her gün önlüklerini giyinip, çantalarını alarak okullarının önüne gelen; “Belki bizi görünce okulumuz açılır diyen” Siverekli öğrenciler gelmez mi?
Ataması yapılmayan öğretmenlerin hayal kırıklıkları, sözleşmeli öğretmenlerin çilesi, ücretli öğretmenlerin çektikleri, büyük umutlarla öğretmen olan; “Rüyalarımda hep öğretmenim, tahta başında ders anlatıyorum, yıllardır atama bekliyorum. İdealim kalmadı. Ne iş olursa yaparım, duvarda asılı olan diplomam bana, ben ona bakıyorum. Yeter ki iş bulabileyim, ailemin eline bakmayayım.” Diyen öğretmenin yürek yakan sözleri gelmez mi?
Kuşağımızın ve dönemimizin yol haritası gelmez mi?
Eğitim hayatım boyunca; iz bırakan, yol çizen, yön veren, hedef belirleyen, örnek olan hocalarım, bazılarının sadece öğretmenliğine değil; insanlığına, duruşuna, tavrına, aydınlığına, zarafetine, şıklığına, alt yapısına, entelektüel birikimine de hayran olduğum öğretmenlerim, yaktığı ışıktan faydalanırken, hem sevdiğim, hem saydığım, hem de çekindiğim eğitim ordumuzun özverili neferleri gelmez mi?
Duruşuyla, bilgisiyle, dış görünüşüyle yüreğe dokunan; bizleri ülkemizin tarihsel, kültürel, toplumsal, sanatsal, siyasal gerçekleriyle buluşturan, cebine tebeşirini, sırtına kara tahtayı alıp kahve kahve dolaşarak halka okuma yazma öğreten Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı hocalarım gelmez mi?
Çağdaş eğitimin temellerini atarken, yüreklere kök salarak, mührünü dağa taşa basarak, halkına yol gösteren ilkelerin ardındaki tek adres olan BAŞÖĞRETMEN başta olmak üzere o zorlu koşullarda karınca gibi çalışan, zorluklarla boğuşan, kurucu, yapıcı, emekçi, olan, desteğini bilgisini esirgemeyen, cumhuriyetin kürsülerinde bizleri eğiten eli öpülesi hocalarım gelmez mi?
Öğretmensiz okullardaki öğrencilerin umutsuzluğu, okulsuz öğretmenlerin ruh hali, güncel deyimle “değerli yalnızlıkları”, mutsuz, isteksiz, yorgun, kırgın eğitim ordusunu düşününce; Sistemdeki yanlı ve yanlış uygulamalar, akıllı ve akılcı politikaların rafa kaldırılması, günü kurtaran, tabanı gözeten, sistemi yerle bir eden yenilikler (!) gelmez mi?
Özetle! Tüm bunları hatırlayınca gurur duyarak, saygı duyarak, özlem duyarak, yaptıkları önünde minnetle eğilerek daha sık yazmam, anlatmam, paylaşmam gerektiği gelmez mi?
Öneri ve hatırlatma! İyisi mi çok öykündükleri Osmanlı döneminin Maarif Nazırı Haşim Paşa’nın; “Şu okullar olmasa, bu maarifi çok güzel idare ederdim!” şeklindeki sözünü esas alıp, okulları kapatsınlar. Böylece iş arayanlar, aş isteyenler, “hayır” demeye kalkışanlar, yurtdışına gitmeye heves edenler biter, atanamayan öğretmenler susar, MEB rahat eder, bütçe rahata erer, yurtdışından gelenler de bize bol bol yeter. Ne dersiniz?
-
Han Ayvaz Adıgüzel: Bir çift selamına güveniyorum!
-
Saldırıya uğrayan gazeteci Hakan Tosun hayatını kaybetti
-
Mısır’daki zirvede ABD, Mısır, Katar ve Türkiye arasında imzalar atıldı
-
DSÖ: Her altı bakteriyel enfeksiyondan biri antibiyotiklere dirençli
-
Woody Allen’dan Diane Keaton’a veda: ‘Gülüşü her yeri aydınlatırdı’
-
Gazze’deki sağ rehineler ve çok sayıda tutuklu Filistinli serbest