Terör Batı’nın himayesi altında

Terör hiç bir sınırı tanımayan küresel bir afettir. Son onyılda bölgede ve dünyada terör belasının hızla yayılması bu şom fenomenin her türlü şekline karşı mücadele zaruretini daha da önemli hale getirmiştir.
İran milleti ve dünyada mazlum Filistin milleti gibi bir çok millet yıllardır Batı’nın desteklediği terörün ve özellikle İsrail gibi cani rejimlerin uyguladığı terörün kurbanı olmuştur.
İran’da İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra İran milleti geniş çapta terör saldırılarına maruz kaldı ve 17 bin vatandaşın şehit düşmesi bu acı gerçeğin en somut delilidir. İslam inkılabından sonra münafıklar terör örgütü üyeleri 1979 ila 1981 yılları arasında İran’da çok sayıda yetkiliye ve inkılapçı güçlere ve masum vatandaşlara kaşı suikastler düzenledi.
İran İslam Cumhuriyeti takviminde teröristlerin işlediği cinayetlerden bir çok örneği kayda geçmiştir ki her biri İran milletinin terörün en büyük kurbanı olduğunu gösteriyor.
Bu acı olaylardan biri ise 27 Haziran 1981 tarihinde yaşandı. Gerçekte 27 Haziran ila 3 Temmuz 1981 tarihleri arasında münafıklar terör örgütü İran İslam Cumhuriyeti nizamı yetkililerine yönelik terör saldırılarını arttırmaya başlamıştı. 6 Haziran 1981 tarihinde İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei Tahran’ın Ebuzer camiinde bir konuşma yaptığı sırada teröristlerin düzenlediği suikaste uğradı.
Bu suikastın ardından 27 Haziran 1981 tarihinde İran İslam Cumhuriyeti tarihinin en büyük terör saldırısı gerçekleştirilerek İran’da terör saldırıları yeni bir merhaleye taşındı. O günde Tahran’da İslam Cumhuriyeti partisinin toplantı salonunda güçlü bir bomba infilak etti. Bu saldırıda o dönemin yargıtay Başkanı Ayetullah Seyyid Muhammed Hüseyni Beheşti, aralarında 4 Bakan, 12 Bakan yardımcısı ve 30 milletvekilinin de bulunduğu ülkenin üst düzey 72 yetkilisi ile birlikte münafıkların bu bombalı saldırısı sonucunda şehit düştü.
Bu olaydan bir kaç ay sonra ve 29 Ağustos 1981 tarihinde de yine bir bombalı hain saldırıda dönem Cumhurbaşkanı Muhammed Ali Recai ve dönem Başbakanı Muhammed Cevad Bahüner şehit düştü.
Gerçi Amerika ve Avrupa ülkeleri tüm bu cinayetlerin münafıklar terör örgütü tarafından işlendiğini ve bu canilerin İran’da binlerce masum insanı katlettiğini biliyordu, fakat münafıklar İran’dan kaçmaya başlayınca onları kendi korumaları altına aldılar.
Münafıklar terör örgütü üyeleri bir süre Fransa’da kaldılar ve daha sonra Saddam rejiminin İran’a dayattığı savaş başlar başlamaz Irak’a gelerek İran’a yönelik tecavüzde baas ordusunun saflarında yer aldılar.
Amerika’nın 2003 yılında Irak topraklarına saldırması ve Saddam rejimini devirmesinden sonra da münafıklar terör örgütü Amerika ve Avrupa’nın koruma şemsiyesi altında kalmaya devam etti ve örgüt üyeleri Arnavutluk topraklarına götürüldü ve böylece burada özgürce faaliyetlerini sürdürdü.
Batılı devlet adamları terörle mücadele ettiklerini ve terör örgütlerine destek vermediklerini iddia ediyor. Fakat burada akla gelen soru, neden Fransa’nın bu iddiaya rağmen münafıklar terör örgütü gibi eli 17 bin İranlı vatandaşın kanına bulaşmış bir örgütün oturumlarına ev sahipliği yaptığı sorusudur.
Aslında Amerika ve Fransa gibi insan hakları iddiasında bulunan devletlerin amacı kesinlikle insan haklarına saygı veya terörle mücadele değildir. Gerçekte bu devletler nerede çıkarları icap ederse teröristlere destek vermekte bir an bile tereddüt etmez ve bu örgütleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanır. Nitekim günümüzde teröristleri birer malzeme gibi kullanmak ciddi bir küresel sorun haline geldiği anlaşılıyor. Maalesef dünyanın bir çok bölgesinde terörle mücadele bahanesi ile yaşanan acı olaylar da bu tür devletlerin terörle mücadele maskesi ardında saklanarak siyasi hedeflerine ulaşmaya çalışmasından kaynaklanır.
Kuşkusuz Amerika yönetiminin teröre destek vermekten gayesi bölgede İslamî İran’a darbe vurmaktır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika meseleleri uzmanı Cafer Kannadbaşı şöyle diyor: Amerika ve Avrupa’da bazı ülkelerin terör örgütü olarak bilinen münafıklar terör örgütüne destek vermeleri Batı’nın İran’da teröre destek verdiklerinin en bariz örneğidir. Batı’nın bu tür sinsi hareketleri bugün IŞİD’e destek vermekle izleniyor.
Amerika kamuoyunu kandırmaya yönelik tutumu ve terörü iyi ve kötü olmak üzere ikiyi bölmekle teröristleri birer malzeme gibi kullanıyor ve terörle mücadele yerine her yıl Amerika’ya hizmet etmeyen örgütleri terör örgütü listesine yerleştiriyor ve hizmet eden örgütleri bu listeden çıkarıyor, üstelik başkalarını teröre destek vermekle suçluyor.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İranlı şehit aileleri ile görüşmesinde vurguladığı gibi, bu tür çifte standart tutumlar yüzünden bugün İran’da terör cinayetini işleyen teröristleri elini kolunu sallaya sallaya Amerika ve Avrupa’da dolaşıyor ve bu ülkelerin üst düzey yetkilileri ile görüşüyor ve hatta bu yetkililer için konuşma oturumları düzenliyor.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu konuyu Amerika ve Avrupa ülkeleri için büyük bir fiyasko ve rezalet şeklinde değerlendirerek şöyle diyor: Münafıklar terör örgütü halkı savunma ve hatta İslam’ı savunma iddiası ile İran milletinin mücadele sürecine katıldı, ama daha sonra 7 Tir terör saldırısı ve vatandaşları katletme gibi cinayetlere imza attı ve daha sonra da Saddam gibi bir caninin yanında yer aldı ve şimdi de Amerika’nın koruma şemsiyesi altında bulunuyor.
Habiliyan şehit vakfı genel sekreteri Cevad Haşiminejad Batılı devletlerin terör örgütlerine verdikleri desteğe işaret ederek şöyle diyor: münafıklar terör örgütü Irak’a yerleştikten sonra imaj değiştirerek kendilerini demokrasi taraftarı gibi göstermeye çalıştı. O dönemde terör olayları gerçekte küresel istikbarın İslam inkılabı ve İran İslam Cumhuriyeti nizamına darbe vurmak için kurduğu kumpasların bir bölümüydü ve bu şom hedef halen çeşitli yöntemlerle takip ediliyor.
Son onyıllarda yaşanan acı terör hadiselerinin deneyimleri BM ve özellikle güvenlik konseyinin bu konuda şeffaf bir politika izlemesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu politika dünyada terörle mücadelede ortak irade sergileme ve küresel güvenliği temin etme siyaseti olarak adlandırılabilir.
Amerikalı ünlü düşünür Noam Chamsky ise dünyada her türlü terör saldırısı Amerika ve müttefiklerinin işi olduğunu belirtiyor. Chamsky Amerika’nın amacı terörü teşvik etmek mi, yoksa terörü sonlandırmak mı? sorusunu gündeme getirerek şöyle diyor: eğer terörü sonlandırmak istiyorsanız, ilkin terörün neden yaşandığını sormanız gerekir. terörün esas nedeni neydi, kökleri nereye uzanıyor? sorusunu sorup bu sorulara cevap bulmalısınız.
Amerika istihbarat uzmanları 26 Aralık 2017’de Başkan Trump’a bir mektup yazarak Trump’ın İran’ı terörün başhamisi ilan etmesinden kaygı duyduklarını belirterek terörün başhamisi İran değil, asıl Arabistan olduğunu ve Amerika yönetimi de İran’a karşı münafıklar terör örgütüne destek mazisi söz konusu olduğunu belirtti.
Gerçek şu ki sultacı güçler terörü gayri meşru hedeflerine ulaşmak için bir malzeme olarak kullanıyor ve bu yüzden kendilerince terörü iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayırıyor ve böylece istedikleri gibi onları kullanarak başka ülkelere müdahale malzemesi yapıyor. Münafıklar terör örgütü de 17 bin masum insanı şehit etmesine rağmen bu kaideden müstesna değildir. Bu örgüt ve benzerleri son yıllarda Amerika ve Arabistan ve İsrail’in mali ve askeri destekleri ile bölge ülkelerinde bir çok cinayete imza atmıştır…
Parstoday
-
İzahı ve imayı bir yana bırakıp bazı hatırlatmalar yapma zamanı…
-
Münih Güvenlik Konferansı’ndan dikkat çeken 7 alıntı
-
ABD’li ve Rus yetkililer Ukrayna için Suudi Arabistan’da toplanacak
-
Münih Güvenlik Konferansı: Türkiye ve Suriye ile ilgili neler konuşuldu?
-
“Hortlak Yeniçeriler”in sırrı
-
Avrupa Parlamentosu’nda ‘kayyım’ gündemi: Türkiye’ye yaptırım uygulanması önerildi
HABER LİSTESİ
-
01
İzahı ve imayı bir yana bırakıp bazı hatırlatmalar yapma zamanı…Neşe Doster nesedoster@yahoo.com Bu yazının konusu yine ülke gerçekleri, sorunlar ve sorular olacak. Neden derseniz cevapsız sorular, çözümsüz sorunlar arasında çırpındıkça şimdilik yazacak başka konu yok ve bu gidişle de bir süre olmayacak. Madde madde özetlersek; Parçalı bulutlu, çatışmalı- tartışmalı, gölgeli puslu bu havada gerçekleri görmezsek, sorumlu davranmazsak çözüm üretebilir miyiz? Medeni kanundan Dil Devrimine, […] -
02
Münih Güvenlik Konferansı’ndan dikkat çeken 7 alıntıAlmanya’nın Münih kentindeki üç günlük toplantıya katılan liderler, zaman zaman birbirleriyle yarışan dünya vizyonları ortaya koydu. Küresel liderler, bakanlar ve diğer kilit politika yapıcılar, Ukrayna ve Rusya ile olası barış müzakerelerinin başlatılması başta olmak üzere dünyanın karşı karşıya olduğu başlıca zorlukları tartışmak üzere hafta sonu Münih’te bir araya geldi. Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, Avrupa Komisyonu […] -
03
ABD’li ve Rus yetkililer Ukrayna için Suudi Arabistan’da toplanacakUkrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy Ukrayna’nın görüşmelere davet edilmediğini ve Kiev’in stratejik ortaklarla istişare etmeden Rusya ile görüşmeyeceğini belirtti. ABD’li ve Rus yetkililerin, Moskova’nın Ukrayna’daki yaklaşık üç yıllık savaşını sona erdirmeyi amaçlayan görüşmelere başlamak üzere gelecek hafta Suudi Arabistan’da bir araya gelmesi planlanıyor. The Guardian’ın haber ajanslarından aktardığı bilgiye göre, ABD heyetinde Dışişleri Bakanı Marco Rubio, […] -
04
Münih Güvenlik Konferansı: Türkiye ve Suriye ile ilgili neler konuşuldu?Transatlantik ilişkilerde tırmanan gerilim nedeniyle karamsar havada geçen Münih Güvenlik Konferansı’nda umut vaat edici bulunan konulardan biri Suriye oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da konuşmacı olduğu Suriye oturumunda, “Suriye’yi Türkiye’ye kaptırmak istemiyoruz” diyen Suudi uzmana Fidan, artık Orta Doğu’da nüfuz mücadelesini geride bırakmak, işbirliği dönemini başlatmak istedikleri yanıtını verdi. ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in Avrupa […] -
05
“Hortlak Yeniçeriler”in sırrıHakan Akpınar hakanakpinar227@gmail.com Tarih, 6 Ekim 1833… Yer, Payitaht İstanbul… Takvim-i Vekâyi gazetesinde yayınlanan bir haber, halk arasında büyük korku ve heyecana yol açmıştı. Habere göre, Balkanlar’daki Tırnova kasabasının mezarlığında yatan iki yeniçeri hortlayarak, bölge halkına musallat olmuştu. Tırnova, Tuna Nehri’nin kollarından biri olan Yantra Deresi’nin yamacına kurulmuş, nüfusunun yarıdan fazlası Müslüman olan sakin ve […]