18° Açık

Bilebilir miyiz?

-Felsefe - 26 Mayıs 2025 16:52 A A

Yakup Karabağ 

yakupkarabag1965@gmail.com

YAZI ARŞİVİ


Yüzyıllardır insanoğlu iki soruya cevap bulmanın peşinde koştu (1):

1- Var mı?

2- Nedir (varsa nedir)?

Birinci soru varlıkla yani ontolojiyle ilgilidir. Takdir edeceğiniz gibi varlığı tanımlamak, nelere varlık dediğimiz de  geniş bir tartışma konusudur. İkinci soru, birinci soruya verilen cevap evet ise o varlığın ne olduğu ile ilgili (mahiyet) olan tanımlamayı içerir. İbn-i Sina’nın keskin bir şekilde ayırt ettiği gibi, vücud (varlık/varoluş) ve mahiyet (nelik/öz) arasındaki bu ayrım felsefi sorgulamanın temel eksenlerinden birini oluşturur. Bütün mesle, başka bir deyişle mihenk taşı, buradadır. Her iki soruya da hem tutarlı hem de anlamlı cevap vermek için güvenilir (mantıksal açıdan tutarlı)  referanslara dayanan bilgiye sahip olmamız gerekir. Zira Aristoteles’in de belirttiği gibi “bütün insanlar doğal olarak bilmek ister.”

Bilgi olmadan ne varlığın gizemli perdesini aralayabilir ne de mahiyetin girift kanallarında yol alabiliriz. Bilgi; en basit haliyle, özne ile bilmeye konu olan nesne arasında kurulan, zihinsel/akılsal etkinliğin bir sonucudur. Aristoteles’i için “tüm bilgilerimiz duyularla başlar” ve deneyimin toprağında yeşerir. Descartes gibi rasyonalistler için aklın saf ışığı, metodik şüphenin yarattığı bulanıklıktan geçerek ulaşılan o sarsılmaz “düşünüyorum, öyleyse varım” temelinde yükseliyordu. Descartes için gerçek bilgi, “hiçbir zaman  şüpheye düşülmeyecek kadar güçlü bir nedene dayanan kanıdır.” İbn-i Sina  bu arayışta hem duyusal algıya ve mantıksal çıkarıma hem de Faal Akıl’dan gelen bir tür ilham ve sezgiye işaret ederek bilginin katmanlı doğasına dikkat çekti. Kant ise bilginin hem deneyimle başladığını  hem de aklın “a priori” kategorileriyle şekillendirdiğini vurgulayarak o meşhur sözünü söyleyecekti: “ Görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür.” Kant’a göre tüm bilgimiz duyularla başlar, sonra anlama yetisine geçer ve akılla son bulur.  Aklın üzerinde hiçbir şey yoktur.

Tarih boyunca sadece düşünürler değil, şairler, büyük komutanlar ve yenilikçi yöneticiler de bu düşünme etkinliğinin kaynağını kimi zaman deneyimde (empirizm), kimi zaman saf aklın ışığında, sezginin kavrayışında ve kimi zaman da kutsal (metafizik anlamda) bilgi kaynaklarında aramışlardır. Her bir çaba kendi hayat görüşü ve anlayışı çerçevesinde belirli bilgi teorilerine ya katkıda bulunmuş veya yeni bir bilgi teorisinin doğmasına neden olmuştur.

Ancak; felsefenin 2500 yıllık seyrine baktığımızda, insanoğlunun bilgiyle olan sınavı yeni bir veche kazanmıştır. Sanayi devrimlerinin ve teknolojik atılımların gürültüsü içinde, bilginin sadece felsefi (epistemik) bir sorgulama nesnesi olmaktan çıkıp, aynı zamanda ölçülebilir, iletilebilir ve sıkıştırılabilir bir “şey” olup olmadığı sorusu da zihinleri meşgul etmeye başladı. Telgraf hatları, radyo dalgaları bir mesajı bir noktadan diğerine ne kadar etkin ve hatasız ulaştırabileceği sorusu, hayati bir mühendislik problemine dönüştü. İşte bu çetin sorunun ortasında, bir devrimci zihin, Claude Shannon sahneye çıktı. 1948’de yayımladığı “iletişimin Matematiksel Bir Kuramı” adlı eseriyle bilginin felsefi derinliklerinden ziyade, onun “iletilme” ve “ölçülme” sorununa odaklandı. Onun için temel mesele, bir mesajın bir noktadan seçilip diğer bir noktada gürültülü bir kanalda dahi olabildiğince aslında uygun bir şekilde yeniden üretilmesiydi. Bu yaklaşımda, mesajın anlamı, yani semantik boyutu, mühendislik tekniği açısından çözülemez bir ağırlık kazandığından, kasten dışarda bırakılmıştı. Shannon için bilgi belirsizliğin ortadan kaldırılmasıydı. Bir olayın gerçekleşme olasılığı ne kadar düşükse, o olay gerçekleştiğinde taşıdığı bilgi miktarı o kadar yüksekti. Bu olasılık tabanlı bakış açısıyla “entropi” kavramı geliştirildi. Bir bilgi kaynağının ürettiği ortalama belirsizliğin, seçimin bir ölçüsüydü bu. Böylece her iletişim kanalının, bilginin güvenilir bir şekilde aktarılabileceği bir “kanal kapasitesi” olduğunu gösterdi. Bu şekilde, dijital çağın temelleri bu anlamın dışlandığı, matematiksel zemin üzerinde gelişti.

Lakin, insanoğlunun o kadim “var mı” ve “varsa nedir” soruları, Shannon’un zarif denklemlerinin ötesinde yankılanmaya devam ediyordu. Bertrand Russel’in Orwell’in 1984 romanına yazdığı tanıtım yazısında belirttiği gibi, elmanın sadece bir yarısı bulunmuştu. Diğer yarısı aranmaya devam ediyordu. Çünkü, teknoloji sadece bilgiyi olabildiğince güvenilir bir şekilde taşıyordu ama bilginin neliği (mahiyeti, doğru mu yanlış mı, ne kadar dğerli ) dışarda bırakılmıştı. Bu durum, en yüksek enformasyon içeriğine sahip olması, bilgi dediğimiz şeyin sadece istatistiksel bir veri olup olmadığı sorusunu daha çok alevlendiriyordu.

Bu semantik boşluk (yokluk denebilir mi?) yeni arayışları beraberinde getirdi. Filozoflar ve bilim insanları, bilginin sadece söz-dizimsel (sentatik) kabuğunu değil, aynı zamanda anlamsal özünü de kavrayabilecek teoriler peşine düştüleri (şimdilerde yapay zeka dediğimiz teknolojiyle denemeler yapılmaktadır).  Bilgiye dair bu serüven, kuantum dünyasının kapılarının aralanmasıyla daha da baş döndürücü bir hal aldı.  Kuantum Bilgi Kuramı, klasik bitlerin yerini alan kubitler, dolanıklı gibi akıl almaz gibi görünen olgularla bilginin sadece soyut bir kavram değil, aynı zamanda fiziksel bir gerçekliğin dokusuna işlenmiş temel bir unsur olabileceği fikrini güçlendirdi. Gözlemcinin rolü, bilginin potansiyel ve elde edilebilir doğası arasındaki ayrım, klasik bilgi anlayışını temelden sarstı. Bu konu aslında hem çok önemli işaretler gösteriyor. Yani gözlemcinin bilgi kaynağı üzerindeki etkisi nedeniyle bilginin “bozulması ya da değişmesi” diyebileceğimiz bir etki. Ne kadar doğru bir analoji olur emin değilim; sosyal / toplumsal ilişkilerde ben bunu biraz da Mevlana’nın “söylediğin  lafın değeri karşıdakinin anladığı kadardır” sözüne benzetiyorum.

Bugün, yapay zekanın ve büyük dil modellerinin yükselişiyle birlikte “anlamlı bilgi” arayışımız yeni bir dönemece girmiştir. Bu sistemler devasa miktarda veriyi işleyip insan benzeri metinler üretebilirken, onların anlayışının ve ürettikleri bilgnin “mahiyetinin” ne olduğu hala hararetli tartışmaların odağını oluşturuyor. Görev odaklı, bilgi tabanlı ve bağlama duyarlı semantik yaklaşımlar bilginin sadece iletilmesini değil, aynı zamanda amaçlarımıza hizmet edecek şekilde yorumlanmasını ve kullanılmasını hedeflerken, bu arayışın ne denli karmaşık ve çok boyutlu olduğunu gözler önüne seriyor. Bilgiye ulaşma hızımız ve bilgi çeşitliğiliği (nitelikten bağımsız) inanılmaz derecede artmış durumda.

Yüzyıllardır süregelen o iki temel soru hala zihnimizde tekrarlanıp duruyor. Öyle görünüyor ki, bundan sonra bilginin ve zihnin doğasıyla ilgili yeni keşifler ve kuramlar ortaya çıkacak. Çünkü, klasik zihin ve felsefi kuramları yetersiz kalmakta, çağdaş kuramlar ise fizikalizmin esaretine girdiği için açık ve güvenilir cevaplar yerine belirsizliği arttırmaktadır. Aslında bu durum insanoğlunun bitmek bilmeyen merakı ve keşif arzusuna da paralel olarak işleyen bir süreç gibi görünmektedir. Aristoteles’in dediği gibi, “zihnin enerjisi yaşamın özüdür.”

(1) : Söz konusu bu iki soru S. Hüseyin Nasr’ın bir konferansından alınmıştır.

 

-Felsefe - 16:52 A A
BENZER HABERLER

HABER LİSTESİ

  • 01
    ABD İran’da üç nükleer tesisi vurdu, İran misilleme olarak İsrail’i Hayber füzeleriyle vurdu (Fotoğraflar)
    İsrail’in İran’a yönelik saldırılarıyla başlayan savaş, ABD’nin İran’daki Fordo, Natanz ve İsfahan nükleer tesislerine düzenlediği hava saldırılarıyla tırmanışa geçti. Peki, bu tesisler ne anlama geliyor ve neden hedef alındı? İşte detaylar: Natanz: İran’ın Uranyum Zenginleştirme Merkezi Tahran’ın 250 kilometre güneyinde bulunan Natanz nükleer kompleksi, İran’ın en büyük uranyum zenginleştirme tesisi olarak biliniyor. CNN International’ın haberine […]
  • 02
    Filenin Sultanları 7’de 7 yaptı
    Voleybol Kadınlar 2025 Milletler Ligi’nin ikinci haftasında Güney Kore ile Türkiye, Sinan Erdem Spor Salonu’nda karşılaştı.  Filenin Sultanları rakibini 3-0 mağlup etmeyi başardı ve 7’de 7 yaptı. SON MAÇ BREZİLYA İLE Millilerimiz bu etabın son maçında Brezilya ile karşılaşacak. 22 Haziran Pazar günü Sinan Erdem Spor Salonu’nda oynanacak mücadele saat 19.30’da başlayacak.    
  • 03
    Gazeteci Fatih Altaylı gözaltına alındı
    Gazeteci Fatih Altaylı’nın bir YouTube yayınında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “hedef alan tehdit içerikli” sözler kullandığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açıldığı ve gözaltına alındığı bildirildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın konuyla ilgili açıklamasında, Fatih Altaylı’nın YouTube kanalındaki 20 Haziran 2025 tarihli yayınında “Erdoğan’ı hedef alan tehdit içerikli sözleri nedeniyle” hakkında soruşturma başlatıldığı kaydedildi. Soruşturmanın Türk Ceza Kanunu’n 310. Maddesi’ndeki […]
  • 04
    Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran Dışişleri Bakanı Arakçi’yi kabul etti
      Cumhurbaşkanı Erdoğan, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde ‘İslam İşbirliği Teşkilatı 51. Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’ kapsamında İran Dışişleri Bakanı Arakçi’yi kabul etti. * İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı için Türkiye’de bulunan İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi. Görüşmede, İsrail ile İran arasındaki çatışmalar ve bölgesel ile küresel gelişmeler ele alındı. […]
  • 05
    Hakan Akpınar: Ali Suavi’nin Muhbir’i…
    Hakan Akpınar  hakanakpinar227@gmail.com YAZI ARŞİVİ Bu bölümde, devr-i Osmanlı’da yürütülen meşrutiyet ve hürriyet mücadelesinin en keskin gazetesi olarak öne çıkan Muhbir gazetesini ele alacağız. Muhbir, Diyarbekirli gayrımüslim Filip Efendi tarafından 1866 yılının son demlerinde kurulmuştu. Filip Efendi, muhalif çizgide yayın yapmasını istediği gazetesine popülaritesi yüksek ve aynı zamanda kalemi kuvvetli bir gazeteci arıyordu. O vakitler, […]