18° Açık

Bugün Şam’ı ele geçiren Emevîlik ve Selefîlik!

-Genel - 16 Aralık 2024 20:53 A A

Prof. Dr. Fazıl Agiş

fazilagis@gmail.com

İslâm dini Allah’ın nimeti olan Ehlibeyt ile nimetlenip tamamlanıp kemale erdiğinde, mağlub olan Ebu Süfyan ve onun gibi Kureyş’ten olup daha önce bu dinle savaşanlar, kendilerini savaş suçluluğundan yargılanmaktan kurtulmak ve menfaatlerini korumak için Müslümanlığı kabul ettiler.

Her ne kadar kelime-i şahadet getirmiş olsalar da bunlar azad edilmiş savaş esirleri anlamında “tulaka” olarak adlandırıldılar. Ebu Süfyan, oğlu Muaviye, ciğer yiyen karısı Hind, Halid bin Velid, Amr ibni As, Hind’in kölesi Vahşi bunlardandı. Bazıları da bunları Hz. Peygamber’i (s.a.a.) görüp biat ettiklerinden dolayı bunları sahabeden sayarak erdemli sahabelerle eşit düzeye çıkardı. Bunlarla işbirliği yapmış münafıkları da sahabeden sayarak Kur’ân bunları erdemli necib sahabelerle eşit olmadıklarını vurguladığı hâlde Emevî dönemiyle bunlar, diğer sahabeyle eşit düzeye getirildi. Bunlar da siyasî olayları kendi taraflarına göre değerlendirerek iktidarı ele geçirdiler.

Osman bin Affan’ın halife olmasıyla İslâm hükümetinin kamu mülkiyeti olan beytulmal ve İslâm ülkesi Emevî olan halifenin soyunun mülkiyeti olmaya başladı. Halife Osman, kendine saray yaptırarak harem dairesi kurdu ve sarayı cariyelerle doldurup Peygamberlerin getirdikleri dine uymayan sınıflaşma ile dinin yapısını bozmaya, bid’at uygulamalara yönelmişti. İşte o zaman ilk kuşak olan sahabe ve bunlara tabi olanlar kuşağından birçok kimse bu halifeyi devirmeye yöneldiler. Sonunda Osman öldürüldü.

İslâm topluluğu sonunda Hz. İmam Ali’yi halife olarak kabul edip ona biat ettiler. Hz. Ali (a.s.) kendinden önceki halifelerin yaptıkları bid’atleri yok etmek için işe girişince o bid’atlerden menfaatleri olanlar Hz. Ali’ye karşı savaş açtılar. Hz. Ali Cemel Savaşı’ndaki fitneyi bitirdi. Ama Şam valiliğinden azlettiği Ebu Süfyan oğlu Muaviye ile 3. Halife Ümeyye’nin torunları olup babaları kuzendi ve Muaviye (l.a.) Şam genel valisi idi. Şam’da o da Yeşil Saray (Kasru’l-Hadra) yaptırıp Roma İmparatorlarına özeniyordu. Akrabası Osman’ın kan davasını bahane ederek bu işte hiç parmağı olmayan Hz. Ali’den intikam alma bahanesi uydurdu. Sonunda pragmatik ve bugünkü ifadeyle Makyavelist siyasetiyle iktidarı ele geçirdi.

İLK DÖNEMDE MÜSLÜMANLIĞI SEÇEN ARAPLAR, Hz. MUHAMMED’İ SADECE ARAPLARIN SİYASÎ BAŞKANI GİBİ ALGILADILAR, İLAHÎ YÖNÜNE MADDÎ ŞEKİLCİLİK OLAN DAR GÖZLE BAKTILAR. ÂLEMLERE RAHMET BİR PEYGAMBER DEĞİL, ALIŞTIKLARI AŞİRET LİDERİ OLARAK GÖRDÜLER. BUNDAN DOLAYI DA CENAZESİNE ÖNEM VERMEYİP O ZAMANIN PARTİLERİ OLAN KABİLELERİNİN İKTİDARI İÇİN UĞRAŞTILAR.

Ümeyye oğulları veya Emevîler Mekke’de Kureyş’in maddî gücünün, askerî yönünün liderliğini yaparken, Hz. Muhammed’in Haşim oğulları boyu, gelen hacıların yiyecek ve içeceklerini sağlamak gibi manevî yönden liderdiler.

Emevîler, dinle ilgili meselerden çok dünyevî saltanatı hedeflediklerinden dinin kurallarına, sınırlarına aldırmayan, tebaları olarak gördükleri halkı ekonomik ve sosyal açıdan zayıf bırakırken kendi yandaşlarını güçlendiren saltanat siyasetini izlediler.

Kaderi Cebriyye, Allah’ı Cismiyye ve Müşebbihe anlayışıyla şekillendiren dar görüşler ortaya çıkarıldı. Kur’ân’da geçen Müstekbir ve Mustazaf ve de Tağut kelimeleri üzerinde durulmadı, öğretilmedi. Bunlar bilinse Ümmet topyekün ayaklanır, iktidardan ederler korkusundan inançlar ve düşünceler üzerine baskı kurmayı idare etmek olarak bildiler. Zalim Haccaclarla korku rejimi oluştu.

Bir şehrin en büyük mescidi Cuma cemaatini aldığı için tek yerde halife sanılan kimse tarafından tayin edilen imamla kılınırdı. Kim bu imamı kabul etmeyip arkasında namaz kılmazsa devlete isyan etmiş sayılırdı. BUNDAN DOLAYI CUMA NAMAZINA KATILMAK ÖNEMLİYDİ. İŞTE ŞAM’DA EMEVÎ CAMİİ EMEVÎ ZULMÜNE İTAAT ETME YERİYDİ.

Ama bu korkunç rejim çok devam etmedi, sık sık ayaklanmalarla olan savaşlar sonunda devlet Abbasîlere döndü.

2.Halife Ömer bin Hattab zamanında fetihlerle oluşan Mevali sınıfı ve Arap kavmiyetçiği ve buna tepki olan şuubiye kıyamları tarihe karışmış olmakla birlikte, fıkhî mezheplerle ümmeti bölüp yönetmek siyaseti uygulandı. AHMED BİN HANBEL VE EBU’L-HASAN EŞ’ARÎ İLE HALİFELİĞE BAĞLI EKOL ADINI EHLİSÜNNET VE’L-CEMAAT adını aldı. Halife El-Kadir Billah zamanında birbirleriyle zıdlaşan bu mezhebler Ehlisünnet olarak adlandırıldı. Sebebi de imandan önce akıl ve ilmin olması gerektiğini ileri süren Şiilik ve Mutezile’yi ki bunlara Tevhîd ve Adl mezhebleri denir, bu aklı ve adaleti önde tutan bu görüşleri dışlamaktı.

Osmanlı döneminde tasavvuf ve tarikatlar ön plana çıktı. Düşünmeyi donduran bu anlayış, devletçe beslendi.

Selefîliğe gelince güya selef-i salih dedikleri sahabe ve tabiini taklid ettiklerini iddia ederken diğer Sünnilerin kabul ettikleri imamlara çok önem vermez fundamentalist fikirdeler. Dört Sünni mezhebin hiç olmazsa Ehlibeyt saygısı, tarikatlarda da sevgisi dile gelir. Selefilerdeyse neredeyse Hariciler gibi Ehlibeyti küçültmek, taraftarlarını öldürmek gibi vahşete başvururlar. Kur’ân’ın bir edebiyat mucizesi olduğunu düşünmeyerek kelimeleri sadece zahiri yorumlarken yanlış manalar vermeleriyle hedefleri yıkmak, saldırmak, öldürmek olmuş; Allah’ın bağışlayıcılığı unutulmuştur.

İŞTE ŞAM ŞİMDİ BU ELLERDE, TÜRKİYE’YE GELMESİNDEN DE KORKULUR. ÇÜNKÜ ARTIK RİVAYETLERDE GEÇEN SÜFYANÎLİK VE İSRAİL’İN ÖNÜNÜ AÇMAKLA DECCAL ÖZELLİKLERİNİ TAŞIMAKTALAR.

 

-Genel - 20:53 A A
BENZER HABERLER