Büyükelçi Yerhov’dan Suriye değerlendirmesi: Bugün öpüştüğümüzle yarın çatışıyoruz
Rusya’nın yeni Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, Suriye’de yaşanan gelişmeleri ve Türkiye-Rusya ilişkilerini Habertürk’e değerlendirdi. Yerhov, Suriye’de yaşananları “Bugün öpüştüğümüzle yarın çatışıyoruz” diyerek özetledi.
HaberTürk’ten Muharrem Sarıkaya’nın aktardıkları şu şekilde:
İstanbul’da 2015’e kadar 6 yıl görev yapmış olması nedeniyle Türkiye’yi ve bölgeyi iyi biliyor. Başkonsolos olarak görev yaptığı İstanbul’da en zorlandığı anları ise resepsiyonlarda yaşamış. Sürekli ‘Sayın bakanım nasılsınız?’ sorusuyla karşılaşmış; benzeri eski bakan Güneş Taner olmadığını anlatmak için uğraşmış. Taner ile tanışmamış ancak kendisini andıran Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i yakın zamanda ziyaret edeceğini söyledi.
Sözünü ettiğim, suikasta kurban giden Andrey Karlov’un yerine atanan Rusya Federasyonu’nun yeni Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov.
Sorularımızı diplomat titizliğinde ve bir o denli de temkinli yanıtladı, ama samimiyetinden de bir nebze eksiltmedi. Suriye’deki gerçeği, “Bugün öpüştüğümüzle yarın çatışıyoruz” diyerek özetledi. Düşürülen Rus uçağı ile Karlov’a suikastın ardında olanlar arasında bağ kurmak için ellerinde verinin bulunmadığını söyledi. YPG konusunda Moskova’nın geçmişten gelen yaklaşımını sürdürdü. Türkiye ile Rusya arasında en hızlı gelişenin ‘siyasi diyalog’ olduğunun altını çizdi.
Bir grup gazeteci arkadaşımla sorularla başlayıp yemekle devam eden görüşmemizin bant çözümü çıkınca da gördüm ki biz gazeteci milleti, Yerhov’dan daha fazla konuşmuşuz…
Büyükelçi Karlov’a suikast soruşturmasında son aşama nedir? Türk güvenlik birimlerinin Rus uçağının düşürülmesi ile Karlov suikastını yapanların FETÖ bağlantılı olduğuna dönük bulguları sizde de mevcut mu?
Zor sorular. Zor olmasının sebebi, bu soruşturma sürecinin henüz tamamlanmış olmaması. Soruşturmanın tamamlanmasıyla birlikte mutlaka sonuçların kamuoyu ve Türk kamuoyuyla paylaşılacağından eminiz. Düşürülen uçak ile suikast sonucu öldürülen büyükelçi arasında direkt bir bağın kurulması için şu anda bende herhangi bir malumat yok. Soruşturmanın sonucuna bakmamız lazım.
Türkiye’nin Afrin’de YPG’ye bir operasyon hazırlığında olduğu konuşuluyor. Rusya bu operasyona nasıl bakar? Rusya’nın YPG’ye bakışı nedir?
Sizin de ifade ettiğiniz gibi şu anda Afrin’e yönelik olası bir askeri operasyon, hipotetik; tahminler üzerine kurulu bir haber, malumat.O tarz bir şeyi yorumlamak çok zor oluyor. Hangi ülke olursa olsun diplomatlar genelde siyasi tahminlerden uzak durmaya çalışırlar; çünkü çoğu zaman tutmuyor. Artı, belli bir tahmin üzerinde yürüyebilmek için çok spesifik bir şekilde askeri ve taktik teferruatlara sahip olmak gerekir. “Kim nerede kaç kişi olarak, sebebi ne ve hangi yöntemle?” diye sorular aklımıza geliyor. Bu tarz malumatın bende olduğunu düşünmüyorum.
‘SURİYE’NİN KUZEYİ ÇOK HASSAS’
YPG’yi nasıl tanımlıyorsunuz, bir terör örgütü olarak görüyor musunuz?
Diğer ülkelerdeki gibi, Rusya Federasyonu’nda da terör örgütleri olarak tanımlanan örgütlerin bir listesi mevcut. Bir kuruluşa terör örgütü tanımlamasını yapmak için mevzuatta birtakım adımlar var. Mevzuatta sıralanmış durumda. Prosedürün çok aşamalı ve basit olmadığını söyleyebiliriz. Tek söyleyebileceğim şey, YPG bu listede yer almamaktadır.Türkiye’nin hassasiyetlerinden haberdarız, dikkatlice not alıyoruz ve gerekli bir şekilde Rusya Federasyonu yönetimini bu konuda bilgilendiriyoruz.
Suriye’nin kuzeyinde şu anda çok hassas bir durum olduğunu, son zamanlardaki gelişmelerin ışığında hassas bir hale geldiğini biliyoruz. Bu durumun hassasiyeti, özellikle iki ülke arasındaki işbirliğini daha da yakınlaştırma yönüne gitmemiz gerektiğini gösterir. Emin olabilirsiniz, şu anda diyalog süreci işliyor.
Bir taraftan durumun hassas ve zor olduğunu biliyoruz, fakat hangi istikamete doğru gelişeceği konusunda şu anda net bir pozisyon yok kafamda. Bu sebepten dolayı değişik ihtimaller üzerinde yorum yapmaktan özellikle kaçınıyorum.
‘KORUMA KÖTÜ ŞEY DEĞİL’
İki ülkenin iyi işbirliği ve diyaloğu Suriye’de sadece belli bölgeleri mi kapsıyor? Türkiye El Bab sonrası Menbiç’e yöneldiğinde Rusya’nın bu bölgeye girip koruma altına alması, benzer davranışı son dönem Afrin’de sergilemesi bu işbirliğini nasıl izah ediyor? İdlib bu bağlamda gelecekte nasıl şekillenecek ve yönetimi kimin hâkimiyetinde olacak?
Aslında şu anda İdlib’in yönetimi ne olacak, orada kim hâkim olacak, sizde mevcut olan sorulardan, bendeki soruların sayısı daha fazladır. Gazeteler, internet siteleri olsun, çok uzmanlaşmış kişilerin bile İdlib’le ilgili yorumlarının bazen yanlış olduğu ortaya çıkıyor.
İdlib bölgesinde onlarca farklı silahlı gruptan ve onlarca farklı dini akımların temsilcilerinden bahsediyorlar. Reputasyonları (ünleri, saygınlıkları) tartışmalı olan, değişik saha komutanları dediğimiz kişilerin mevcut olduğundan bahsediliyor. Dolayısıyla bu konuda herhangi bir tahmin ya da ihtimal değerlendirmesi yapmak, durum çok karmaşık olduğundan zor oluyor.Menbiç olayına gelince, belli bir kısmının Rus ordusu tarafından koruma altına alındığı telaffuz edildi. Daha önce güvenlik önlemlerini konuşurken korumanın çok kötü bir şey olmadığının farkındayız. Ciddi konuşmak gerekirse, Türkiye ile Rusya’nın ortak hareket etmesi halinde bunun sinerjisi olarak çok güzel sonuçlar ortaya çıkmaktadır. İletmiş olduğunuz soruları Rus-Türk samimi iletişim çerçevesinde ele alacaksak mutlaka çok verimli bir sonuç ortaya çıkacaktır.
‘TEK ÇARE ANLAŞTIRMAK’
İşbirliği bu kadar iyiyse Türkiye’nin itirazları bilinmesine karşın Rusya’nın YPG’yi müzakere masasına davet etmesi nasıl değerlendirilmeli? Astana süreci yaşıyor mu?
Malumunuz bir Şam var; Devlet Başkanı Beşar Esad görevde ve ona karşı değişik gruplar mücadele etmektedir. Sebeplerini gene tartışmanın bir anlamı yok; çünkü yüzlerce sebep var. Fakat mevcut durumda şu an Suriye’nin yönetimi, muhalif gruplara karşı koyamıyor, bitiremiyor, sıfırlayamıyor; muhalif grupların da Suriye’deki mevcut iktidarı devirme kapasitesi mevcut değildir.
Bunun tek çaresi var, kendi aralarında bir anlaşmayı sağlamak.Cenevre zorla yürütülen bir süreçti, onlarca faktörle baltalanmış bir süreç olarak algılayabiliriz. Fakat yine Cenevre süreci kapsamında her şey olumsuz değil, sürecin devam etmesi gerekli.
Astana hiçbir zaman Cenevre süreciyle çakışmamıştır. Bu sebepten dolayı her iki sürece olumlu bir katkı sağlayabilecek kurum ve kuruluşlar veya oluşum mutlaka bu süreç içinde yer almalıdır. “180 derecelik değişim Suriye’de neden yaşanmadı?” diye sorarsanız, zor bir durum, zor bir ortam ve adımları küçük küçük atmak diye bir yöntem var. O mantık üzerinden yürümek daha doğru olur.
‘BİR TIKLA SÜKÛNET YOK’
Türkiye, Rusya ve İran, çatışmasızlık bölgelerinde hangi ülkenin hangi alanı koruyacağını haziran ayında açıklama kararı almıştı. Ağustosa gelindi, açıklanmadı. Hangi sorunlar var? O çatışmasızlık bölgelerinden birini oluşturan İdlib’in El Nusra’nın eline geçmesinde bu geç kalmışlığın bir faktörü var mı?
Durum sadece İdlib’de değil, Suriye’nin değişik bölgelerinde çok hassas ve sorunlu.
O kadar çok gruptan oluşuyor ki bir grupla bugün öpüşürken yarın onunla çatışıyoruz. Olayı bir tıkla (parmak şaklatmakla) sükûnete kavuşturmak çok güzel olurdu ama çok fazla aktör ve faktör olduğu için maalesef süreç bazen sekteye uğruyor. Ve ilave zaman, ilave efor, teşebbüs gerekir.
‘S-400 UĞULTUSU VAR’
S-400 füzelerinin satışında Türkiye kendi prosedürünü açıklıyor, ancak Rusya nasıl değerlendiriyor? S-400’lere Türkiye kendi yazılımını ve teknolojisini yükleyebilecek mi?
Soru, buraya gelmeden önce cevap vermeyeceğimi bildiğim bir soru. Cevap vermek istemediğim bir soru. Hassaslığından dolayı hem Türk hem Rus basınında çok ince teferruatlarıylatartışılıyor. Hem Washington hem de Brüksel’de çok büyük bir uğultu var. Şu anda içinde bulunduğum konum itibarıyla sarf edeceğim her kelime bir yere saptırılabilir ya da suistimal edilebilir.
Sputnik
HABER LİSTESİ
-
01
İsrail Siyonizmi ve BOPHakan Akpınar hakanakpinar227@gmail.com ABD, 2003 yılında Irak’ı işgal ettikten sonra Ortadoğu’da akan kan hiç durmadı… Taliban’ın 11 Eylül 2001’de iki Amerikan yolcu uçağını kaçırıp New York’taki İkiz Kuleler’i yerle yeksan etmesinin ardından Washington Yönetimi, bu bahane ile önce Afganistan’ı, sonrasında Irak’ı işgal ederek yüzbinlerce sivilin ölümüne sebep oldu. “Sebep oldu” dedik; ama sözün gelişiydi o… […]
-
02
Paşinyan: Rusya ve Ermenistan arasında aktif bir siyasi diyalog varErmenistan Başbakanı Paşinyan, Erivan ve Moskova arasında son dönemde aktif bir siyasi diyalog bulunduğunu belirtti. Moskova’da düzenlenen Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Liderler Zirvesi marjında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yaptığı görüşmenin basına açık kısmında konuşan Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, iki ülke arasındaki siyasi diyaloğa vurgu yaptı. Paşinyan, “Son aylarda oldukça aktif bir siyasi diyalog yürüttüğümüzü belirtmekten büyük mutluluk duyuyorum. Rusya Başbakan […]
-
03
Türkiye’de son yedi yılda ‘şüpheli kadın ölümleri’ yüzde 82 arttı1.441’i son 7 yılda şüpheli ölüm olmak üzere ve 2010’dan bu yana gerçekleştirilen kadın cinayetleri ile birlikte toplamda 5.696 kadın hayatını kaybetti. “Kadın cinayetleri” ile “kadınların şüpheli ölümlerine” ilişkin raporlar hazırlayan “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” verilerine göre, Türkiye’de 2017 ile 2023 yılları arasında “şüpheli kadın ölümleri” yüzde 82 artış gösterdi. 2010 yılında yaşanan Münevver Karabulut cinayetinin ardından […]
-
04
John Hopfield ve Geoffrey Hinton 2024 Nobel Fizik Ödülü’nü kazandılar…Fizik ödülü, bu hafta ve önümüzdeki hafta açıklanacak altı Nobel Ödülü’nden ikincisi. 2024 Nobel Fizik Ödülü, yapay sinir ağlarıyla makine öğrenimini mümkün kılan keşifleri dolayısıyla iki biliminsanına verildi. Bu yılki ödülün sahipleri Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) Princeton Üniversitesi’nden John Hopfield ve Kanada’daki Toronto Üniversitesi’nden Geoffrey Hinton oldu. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi Genel Sekreteri Hans Ellegren […]
-
05
Fikir disiplini…Han Ayvaz Adıgüzel hanayvazadiguzel@gmail.com Ülkemizde Türk milliyetçiliği konusu bölünmüş bir disiplin halini aldı fakat kimseden evet veya red onayı gelmiyor. Görüş belirtmeme devam eden tarihi hastalığımız olsa gerek. Bu durum bize yanlış sunulan İslam anlayışından geçmiştir. “Neuzibillah cehenneme giderim” korkusunun getirdiğidir bu. Korku, Türk’ün iliklerine işlemiş ama yaşadığı ezilmişliğe, yoksulluğa ve uğradığı hakarete cehennem diyemiyor, […]