İletişim Başkanlığı ve uçakta soru skandalı

“Yandaş medyaya”, hatta belki de bizzat Erdoğan’a sansür mü uygulanıyor? Türkiye’de İletişim Başkanlığının soru-yanıt uygulaması basın özgürlüğü tartışmalarını alevlendirdi.
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ABD’den dönüş uçuşu esnasından yöneltilecek soruların daha uçak havalanmadan kendisine ulaştığını açıklamasıyla ifşa ettiği medya skandalı büyüyor.
Faruk Bildirici, Erdoğan’ın ABD ziyaretine eşlik eden medya temsilcilerinin uçakta soracakları soruların liste halinde daha uçak havalanmadan kendisine geldiğini açıklamış, “Hem de soruların altında kimin o soruyu soracağı da yazıyordu” demişti.
İletişim Başkanlığının Erdoğan’a yöneltilen sorular ve yanıtlarını medyaya göndermesinin ardından metinleri karşılaştığını duyuran Bildirici, “Gerçekten de bana saatler önce gelen sorular -sözcüğü sözcüğüne olmasa da- aynı şekilde Erdoğan’a sorulmuştu. Hatta soruların sıralaması da uyuyordu. Gerçi daha önce uçaktaki gazeteciler, soruları kendilerinin belirlediklerini savundular ama eğer İletişim Başkanlığı ellerine hazır soru vermiyorsa nasıl oldu da bu sorular bana saatler öncesinden gelebildi? Umarım İletişim Başkanlığı ya da Cumhurbaşkanlığı’nın bu konuda bir açıklaması vardır” demişti.
Kıdemli gazetecilerden art arda çağrı
Gazeteci Hasan Cemal, Faruk Bildirici’nin duyurduğu skandalı “Biliyorduk ama bu sefer fena enselendiler!” başlıklı yazısında mercek altına alırken “Çok yazık! Gazeteciliğin bu hallere düşebileceği aklıma gelmezdi” ifadelerine yer verdi.
“Bunun böyle olduğunu biliyorduk, ama bu sefer ‘suç üstü’ yakalandılar!” sözlerine vurgu yapan Cemal, yazısında gazetecilere şu çağrıyı yaptı:
“56 yıldır bu mesleğin içindeyim. Olağanüstü dönemlerde de, askeri darbe günlerinde de Demirel’in, Ecevit’in, Özal’ın, Erbakan’ın başbakanlıklarında, cumhurbaşkanlıklarında da gazetecilik yaptım. Ama böylesini hatırlamıyorum. Bütün bu liderlere uçaklarda, basın toplantılarında, televizyonlarda çatır çatır soru sorulur, hatta kendileriyle tartışılırdı. Eyy gazeteci milleti! Gazetecilik soru sormakla vardır. Gazeteciliğin bugün içine düşürüldüğü duruma isyan edin!”
Gazeteci Murat Yetkin ise “Sorulamayan, sorulmayan Sorular: Bir Medya Skandalı Açıklama Bekliyor” başlıklı yazısıyla “Hem İletişim Başkanlığı’ndan hem de soru sorma, haber verme özgürlüğü kısıtlanan habercilerden açıklama gerekiyor” çağrısını yaptı.
Ancak İletişim Başkanlığı aradan dört gün geçmesine rağmen konuya açıklık getiren bir açıklama yapmadı. İletişim Başkanlığının Dezenformasyonla Mücadale Merkezinden de bir yalanlama gelmedi.
Ahmet Hakan doğruladı
Türkiye’nin kıdemli gazetecilerinin artan tepkilerine yanıt, muhalefetin AKP iktidarının avukatı gibi hareket etmekle suçladığı Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’dan geldi.

Pazar günü yayımlanan “Yine aynı terane yine aynı ayıp yine aynı yalan” başlıklı yazısında Hakan, “Faruk Bildirici, Hasan Cemal, Murat Yetkin falan… Cumhurbaşkanı’na sorulan sorular üzerinden yine başladılar kapkara propagandaya” suçlamasına yer verdi.
Bununla birlikte Ahmet Hakan yazısında soracakları soruları İletişim Başkanlığı’nın talebi üzerine önceden gönderdiklerini doğruladı. Hakan, İletişim Başkanlığı’nın kendilerine “Hangi soruları soracaksınız” diye sorduğunu kabul etti. Ayrıca yazısında İletişim Başkanlığı’nın bunu “Mükerrer soru olmasın, sorular hep aynı konuda olmasın, sorular çeşitlensin” amacıyla yaptığını savundu.
Ahmet Hakan, “Soracağımız soruyu özgürce, hiçbir kısıtlama olmaksızın iletiyoruz İletişim Başkanlığı’na. İletişim Başkanlığı da sorulara asla müdahale etmeden bir sıralama yapıyor. Basın toplantısında da Cumhurbaşkanı’na dilediğimiz gibi soruyu soruyoruz” sözlerini kaydetti.
Hakan’ın argümanları tartışmaları daha da alevlendirdi
Ahmet Hakan’ın bu yazısı üzerine gazeteci Zafer Arapkirli sosyal medya paylaşımında “O soruların ‘önceden toplanıyor olması’ bile skandal değil mi oğlum? Kendine güvenen siyasetçi ‘Önceden toplar’ mı soruyu?” görüşünü kaydetti.
Arapkirli sözlerini şöyle sürdürdü: “Herkes biliyor artık o ‘Tayyare-i Hümayun masasının’ da hileli olduğunu. Soruların ve yanıtların elinize tutuşturulup, kamuoyuna ‘basın toplantısı’ ayaklarında ‘kakalanmaya” çalışıldığını. Kaç kez suç üstü yakalandınız. Yeme bizi oğlum Aamet.”

Faruk Bildirici ise bugün yaptığı sosyal medya paylaşımıyla Ahmet Hakan’ın “sorular mükerrer olmasın” gerekçesiyle savunduğu İletişim Başkanlığı uygulaması için şu eleştirileri sıraladı:
“Sen ‘Mükerrer olmasın’ falan diyerek, gazetecilerin sorularının önceden İletişim Başkanlığı tarafından DENETLENDİĞİNİ, SEÇİLEREK ONAYLANDIĞINI, ERDOĞAN’IN SORULARI ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞ KARTLARDAN OKUDUĞUNU, SOHBETİN DE YİNE İLETİŞİM BAŞKANLIĞI TARAFINDAN DEŞİFRE EDİLİP DÜZELTİLİP DAĞITILDIĞINI gizlemeye çalışıyorsun. ‘Fevkalade itibara mazhar’ bir gazeteci olarak bindiğin Cumhurbaşkanlığı uçağında uygulanan evrensel gazetecilik etiğine aykırı bu yöntemi savunuyor, aklamaya çalışıyorsun. Bu gazetecilik adına ayıp ötesi bir durum.”
Gazeteci Bildirici ayrıca İletişim Başkanlığı’na uçaktaki basın toplantılarını görüntülü yapma çağrısı yaptı. Bildirici, çağrısında şu ifadelere yer verdi: “Madem gazeteciler o uçağa binip de -sadece Ahmet Hakan’ın savunabildiği bir yöntemle- sorularını ÖZGÜRCE sorabiliyor, o zaman görüntülü yapın bu ülkenin bütün yurttaşları görsün o gazetecilerin nasıl soru sorduklarını ya da soramadıklarını. Niye gizliyorsunuz ki?”
Ahmet Hakan’ın, “soruları önceden toplama” olarak ifade ettiği uygulamayı İletişim Başkanlığı adına gerekçelendirerek meşrulaştırması soru işaretlerine yol açtı.
Hakan “mükerrer soru olmaması” adına bu yönteme başvurulduğunu söylüyor. Oysa zaten normalde gazeteciler bir basın toplantısı esnasında daha önce sorulmuş bir soruyu bire bir aynı şekilde sormaz. Ama, şayet soruya tatmin edici bir yanıt alamadıysa, soruyu yeniden formüle ederek kamuoyunu aydınlatmak, gerçekleri gün ışığına çıkartmak için aynı konuda soru sormakla yükümlü.

Ancak belki de asıl çarpıcı olan uçaktaki medya temsilcilerinin Erdoğan’ın Trump ile Beyaz Saray’daki görüşmesinin en önemli gündem maddelerine ilişkin herhangi bir soru sormamış olmaları.
Şayet Ahmet Hakan’ın dediği gibi “özgürce” ve “hiçbir kısıtlama olmaksızın” soru yöneltebiliyorlarsa neden F-35’ler, Halkbank, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, Trump’ın Gazze planı, ABD ile enerji ve nükleer işbirliği konularında Erdoğan’a sorular yöneltilmedi?
“Özgür iradelerini otoriterliğe teslim etmiş gazeteciler sorunu”
Bunu siyaset bilimci Prof. Dr. Murat Somer de “Madem bu ‘gazeteciler’ sorularını ‘özgürce, hiçbir kısıtlama olmaksızın iletiyor İletişim Başkanlığına’, neden bir tane bile sorgulayıcı/zorlayıcı, iktidarın belirlediği gündemin dışına çıkan soru sormuyorlar?” sorusuyla gündeme taşıdı.
Somer, sosyal medya paylaşımında “Yani Ahmet Hakan’ın açıklaması daha da büyük bir probleme ve ayıba işaret ediyor. Özgür iradelerini otoriterliğe özgürce yani bile isteye teslim etmiş ‘gazeteciler’ sorununa” tespitini aktararak şunları kaydetti:
“Eğer İletişim Başkanlığı soruları gazetecilere zorla sordursaydı sadece baskı altındaki gazetecilerden bahsetmek mümkün olurdu. Burada ise otoriterliği içselleştirmiş ve özgür gazeteciliğe güle oynaya ihanet eden bir grup söz konusu. Nasıl dürüst siyasetçileri içeri atıp yolsuzları koruyan bir sistem kurulmuş ise gerçek gazetecileri (kurumsal medyadan) ayıklayıp hapse atan, propaganda esnafını ise koruyup zenginleştiren bir sistem kurulmuş.”
Uzun yıllardır Erdoğan’ın uluslararası seyahatlerine ancak AKP iktidarına yakın yayın kuruluşlarından temsilcilerin alındığı zaten biliniyor.
Uçağa alınacak gazetecilerin listesi Erdoğan’ın onayına sunuluyor. Ve bu uçuşlar esnasında medya temsilcileri tarafından yöneltildiği belirtilen sorular ile Erdoğan’ın yanıtları yine İletişim Başkanlığı tarafından basına yazılı metin olarak gönderiliyor. Ve iddiaya göre Erdoğan’ın her söylediği bu metinlere yansımıyor. Yani uçaktaki gazeteciler ancak İletişim Başkanlığı tarafından nihai olarak onaylanan metinde yazanları medya organlarında yayımlayabiliyor.
Hatta kimi zaman bu metinler Erdoğan’ın uçağı Türkiye’ye iniş yapmadan önce, belirlenen bir saatte yayınlanması kaydıyla medya mensuplarına gönderiliyor.
Bu metinler Erdoğan’ın ABD ziyareti dönüşünde olduğu gibi “Sayın Cumhurbaşkanımızın ABD Ziyareti Sonrası Uçakta Gazetecilerle Gerçekleştirdiği Söyleşi” benzeri başlıklar taşıyor, genelde önce “Genel Değerlendirme” alt başlığı altında Erdoğan’ın görüşlerine, daha sonra da soru yanıtlara yer veriliyor. Ve genelde bu metin, bire bir AKP’ye yakın medya kuruluşlarında yayımlanıyor.
Şaşırtan “Yanlış uygulama” çıkışı
Faruk Bildirici’nin gündeme taşıdığı sansür-otosansür tartışmaları, bugün AKP’ye yakınlığı ile bilinen Cem Küçük’ün Türkiye gazetesinde yayımlanan yazısıyla çarpıcı bir boyuta evrildi.
Cem Küçük “Uçaktaki soru meselesi” başlıklı yazısında İletişim Başkanlığının sorulara sansür uyguladığını doğruladı.
Yazısında, “İletişim Başkanlığı uçaktaki her gazeteciden soracağı soruları alıyor. Evet aynı sorular olmasın diye dikkat ediliyor. Ama İletişim Başkanlığı aykırı ya da sorulmasını istemediği soru varsa onları da çıkarıyor. Neden böyle bir uygulama yapılıyor, anlamış değilim…” ifadelerine yer veren Küçük, bunun yanlış bir uygulama olduğunu savunuyor.
“Aslında bu yanlış bir uygulama. Cumhurbaşkanı Erdoğan en zor zamanlarda manşetlerle çarpışa çarpışa geldi” görüşüne yer veren Cem Küçük ayrıca AKP’nin Türkiye’de medyayı büyük ölçüde kontrolü altına aldığını da “Medya hep muhalifti. Şimdi medyanın çoğunluğu hükûmet yanlısı. Zaten ters ne sorabilir ki uçaktaki gazeteciler!” sözleriyle açıkça kayda geçiriyor.
Hatta Cem Küçük, İletişim Başkanlığına şu çağrıyı da yapıyor:
“Bu arada bir konu daha var. Ben İletişim Başkanlığı yerinde olsam, ılımlı muhalif gazetecileri de uçağa alırım. Normalleşme olacaksa bu önemli. Onlar da soru sorsun. Özgür Özel de yaptığı ziyaretlere hükûmet yanlısı gazetecileri çağırsın. Belki siyasi kutuplaşma böylece azalabilir.”
Utanç: Türkiye son sıralarda
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı boyunca Türkiye’de demokrasi ve yargı bağımsızlığı ile birlikte basın özgürlüğü de olağanüstü bir hızla geriledi.
Mayıs ayında Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün açıkladığı 2025 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye basın özgürlüğü alanında Uganda, Etyopya, Bangladeş, Yemen Irak, Pakistan, Sudan ve Bahreyn’in de gerisine düşmüş durumda.
Türkiye, 180 ülke içinde 159’uncu sırada, basın özgürlüğünün “en ağır kısıtlamalara maruz kaldığı” ülkeler arasında yer alıyor.
RSF raporunda, Türkiye’deki medyanın yüzde 90’ının artık hükümet kontrolü altında olduğunun da altı çiziliyor.
Kaynak: DW Türkçe
-
Han Ayvaz Adıgüzel: Bir çift selamına güveniyorum!
-
Saldırıya uğrayan gazeteci Hakan Tosun hayatını kaybetti
-
Mısır’daki zirvede ABD, Mısır, Katar ve Türkiye arasında imzalar atıldı
-
DSÖ: Her altı bakteriyel enfeksiyondan biri antibiyotiklere dirençli
-
Woody Allen’dan Diane Keaton’a veda: ‘Gülüşü her yeri aydınlatırdı’
-
Gazze’deki sağ rehineler ve çok sayıda tutuklu Filistinli serbest