Suudi Hanedanının Çırpınışı!..
21.06.2017 12:13
1.290 Kişi Okumuş
0 Yorum

Cahit Kılıç
cahitkilic@tanyerihaber.com
Aylar önce televizyon ekranlarından mealen şunları söyledim:
“Suriye’de rejim değiştirmek için heveslenen Arap şeyhlerinin hevesleri kursaklarında kaldı. Yenilgiyi ilk anlayan Katar oldu ve Suriye’den elini eteğini ilk Katar şeyhi çekti…
Rusya’nın Suriye savaşında inisiyatifi ele almasıyla ve Rus uçaklarının beklenenin de çok ötesinde başarılı harekâtlar gerçekleştirmesiyle; ABD ve ortakları, hem diplomatik, hem politik, hem de askerî yenilgiyi tatmış oldular.
Buradaki en büyük yenilgi ise, bu uğurda milyarlarca dolar para akıtmış, dünyanın birçok ülkesinden Suriye’ye akın eden ruh hastası sapık katillerin iaşe ve ibatelerini karşılamış, her türlü finansmanı sağlamış ve hapishanelerindeki suçluları dahi Suriye’ye savaşmaya göndermiş Suudi hanedanının olmuştur.
Gelinen noktada; ABD, Siyonist İsrail ve Suudi despotları, Suriye üzerindeki emellerine ulaşamamışlardır.
Elbette ki, ABD ve Siyonist İsrail’in sahneye koyduğu Suriye adlı trajik oyunda, ilk başlarda başrol oyuncusu olan Suudi despotizmi, son zamanlarda figüranlık bile kapamamıştır…
İşte bu hâlet-i ruhiye içinde, önce İran’ı hedef seçmiş, bilahare Rusya ile ilişkileri düzelttikten sonra, Rusya – İran – Türkiye üçlüsü içinde yer alan ve figüranlıktan aktörlüğe terfi eden Türkiye ile de ilişkileri soğutmaya başlamıştır…”
***
Geçtiğimiz yıl Obama ile 90 milyar dolarlık askerî silah ve teçhizat anlaşması yapan Suudi despotizmi, bigünah Yemen halkının üstüne döktüğü bombalar nedeniyle yeni baştan Trump ile daha büyük çapta bir sözleşme yapmak zorunda kalmıştır…
Trump tarafından “sağmal inek” muamelesine tabi tutulan Suudi hanedanı, 10 yıla yayılacak 380 milyar dolarlık sözleşmenin 110 milyar dolarlık bölümünü hemen devreye sokmuştur…
İşin en trajik yanı…
Bir tarafta, trilyonlarca dolar dış borcu olan Amerika Birleşik Devletleri, Suudi parasıyla ekonomisini ayakta tutmaya çalışırken…
Diğer tarafta, günden güne ekonomisi çöken, borçları artan ve içeride birtakım tasarruf tedbirleri almak zorunda kalan Suudi hanedanı, ABD’yi beslemeye devam ediyor…
Resmen kara mizahtır…
***
Kendisini İslâm dünyasının lideri gibi takdim eden Suudi despotizmi, ABD ve İsrail’e milyarlarca dolar sermaye akıtırken; güya liderliğini yaptığı İslâm ümmetinin yüzde sekseni fakirlikle, o yüzde seksenin yarısı da açlıkla boğuşuyor…
Bir başka kara mizah da budur…
***
Hülâsa edersek…
Arap âleminde dahi gittikçe yalnızlaşan Suudi despotizmi, para gücüyle Mısır cuntasını yanında tutarken, cunta lideri General Sisi de, Müslüman Kardeşleri pasifleştirmek ve ekonomik sıkıntıyı bir nebze olsun halkına hissettirmemek için Suudi despotizminin arkasında durmayı tercih ediyor…
Keza, Bahreyn’deki yüzde 15’lik Sünnî azınlığın temsilcisi Khalife hanedanı da, yüzde 85’lik Şiî çoğunluğu ezmek için Suudi despotizmine mahkûm durumundadır. Hatırlanacağı üzere, bir süre önce, Suudi hanedanı tanklarını göndererek, demokratik hak talebi için meydanlara çıkan silahsız sivil Bahreyn halkını tank paletleri altında ezmişti…
Riyâkâr dünya, bugün Yemen halkının başına yağan bombaları görmediği gibi, o gün de Suudi tanklarını görmemişti…
***
Netice itibariyle…
Çırpındıkça batan Suudi hanedanı, Katar’ı yalnızlaştırma ve teslim alma harekâtını da kaybetti…
Buradaki en önemli nokta ise; bu kaybediş, Recep Tayyip Erdoğan’ın Katar’ı sahiplenmesi nedeniyle gerçekleşti…
Kuveyt ve Umman gibi diğer Arap devletleri de Tayyip Erdoğan çizgisinde hareket edince, İran’a karşı bir mevzi daha kaybeden Suudi despotizmi, daha da hırçınlaştı ve acısını, veliaht prens Muhammed bin Nayif’i kovmakla bir nebze dindirmek istedi…
Alzheimer hastası olduğu bilinen Kral Salman bin Abdülaziz, 30 yaşındaki oğlu Muhammed bin Salman bin Abdülaziz’i (savunma bakanlığı baki kalmak üzere) veliaht prens olarak tayin etti…
Çırpınışların son tezahürü budur…
***
Bir haşiye ile yazıyı bitirelim…
Kral Abdullah’ın ölümünden sonra kral olan Salman bin Abdülaziz, hükûmet içinde revizyona giderek oğlu Muhammed bin Salman’ı savunma bakanı yapmıştı…
O günlerde mealen şunları yazmıştım: “Daha çocuk sayılacak 28 yaşındaki birini savunma bakanlığına tayin etmek, zaten alevler içinde yanan Ortadoğu’da, yeni ve manasız savaşların başlatılmasına sebep olmak demektir…”
Nitekim kısa bir süre sonra, genç Muhammed bin Salman, Yemen’e savaş ilan etmiş, ABD, İsrail ve İngiltere de silah satmak için bu savaşa çanak tutmuşlardı… Olan, her zamanki gibi yine masum ve mazlum halka oldu…
YORUMLAR