Han Ayvaz Adıgüzel: Uluslararası İlişkiler ve Devlet…

Han Ayvaz Adıgüzel
hanayvazadiguzel@gmail.com
Uluslararası ilişkileri anlamak için devleti anlamak lazım ama o devletin uzman bir kadrosu varsa! Yaygın olarak buna kurumsallaşma denir. Kurumsallaşma çağın modelidir, devlet erkinden doğmuştur bu. Erkin açılımı; “yasama, yürütme ve yargı” üçlemesidir. Bu erk, ancak kendi kurumlarıyla ayakta kalır.
Bazı ülkelerde bu kurumlar bağımsız olamazlar. Devletin otoritesi hepsine karışır, bunu önlemek, hele ki Ortadoğu’da ve Afrika ülkelerinde çok zor.
Acaba uluslararası ilişkileri anlamak için ille devleti mi yoksa devletin başkanını mı veya halkı mı anlamak lazım? Bunu bilmeden dış politika hakkında kimse belirleyici yazı yazamaz. Devletlere milli ve insani görüşler yön vermeli.
Milletlerin sefil durumuna son verecek hareketlere milliyetçilik denir. Milliyetçilik bütün devletlere şamildir.
Acaba milliyetçilik hareket halinde mi? Hayır milliyetçilik ayrı şeydir, onu hareket haline getirmek de ayrı şey! Din de böyledir: Doğal ve hareket halinde olmak üzere.
Hareket, teori ile başlar. Teori insanda zihinsel değişiklik yaratır, ayrıca kişiyi sorumluluk bilincine götürür ve fikirsel dağınıklığı önler. Teoriler, realist olmayabilir. Bu ayrı bir konudur.
Bazı yerlerde milliyetçilik teorisi ortaya konulmadan onun hareketi denedi. O zaman halkla karşı karşıya kalınmış oldu. Her hareketin geçmiş bir süreci vardır. Teori yetkin olursa süreç anlatılabilir.
Bunun yanında her hareket kendini yok edecek içsel dinamikler barındırabilir. Fikirsizlik bunlardan birisidir. Aydınların kendileri bile zaman zaman fikirsizlikten şikâyet edebilmişlerdir. Milletlerin fikir zafiyetinin üzerinde durmaları gereklidir. Fikirsizlik belirli bir hal alınca tarih tekerrür eder.
Kültür tarihinin merkezi yerleri olmalı. Bu merkezler ne kadar çok olursa, fikirlerin açıklama gücü de o kadar güçlü olur. Bu gibi merkezler olmazsa mahallilik ülkenin aydınlık yüzünü sarar. Felsefi geleneği olmayan ülkelerde kültür yalındır.
İslam’ın mücadele tarihinde yirmi birinci yüzyılda gelinen nokta acı bir fikirsizlik halidir!
Dinin amacı ve dinin kaideleri! İslam dünyası bu ikisini karıştırdı. Sonunda dinin kaidelerine teslim oldu, dinin amacını unuttu. Halbuki din bir amaç için gönderilmişti. Dinin amacı yüksek bir şekilde sunulmadı veya sunulamadı. Meselenin en üzücü yanı da karşı taraf hep suçlandı.
Bazı devrimci kesimler din hurafedir diyorlar. Bunun reddi için ya yüksek bir sunum ya da başkaldırı şart olur. Bir dine eğer cemaatler gibi seviyesiz gruplar hâkim olursa o zaman başkaldırı farz olur.
Geviş getiren hayvanların evcilleştirilmesiyle uygarlık başlamıştır. Sosyal düşünürler böyle diyor. Ateşin bulunuşuyla, tekerleğin icadı ile vb. diyenler de vardır.
Günümüzde yararsız konuşanlara; “geviş getirenler” diyorlar. Mesela maç anlatımı gibi!
Geviş getireni, Allah Resul’ü sevmezdi. Onlara; “malayani konuşanlar” derdi. Hatta; “malayani konuşanlara cevap vermeyin, oda malayani olur” diye buyurmuştur.
Peki, acaba siyaset işi de malayani mıdır? Yani geviş getirme!
Eğer bilgiye dayanmıyorsa evet.
O halde uygarlığın temel karakteri bilgidir demek lazım gelir. Uygarlık ne ile başlarsa başlasın, biz her şeyi ona borçluyuz. Yani bilgiye!
İnsanlık geviş getirmek istemiyor!
-
Birleşmiş Milletler’de Filistin oylaması: İki devletli çözüm deklarasyonu kabul edildi
-
İstanbul’da toplu taşımaya yüzde 30 zam
-
İmamoğlu’ndan diploma davası savunması: ‘Helal diplomamı iptal ettiler’
-
Tuğçe Tatari: O gemiye ekmek, o gemiye su taşıyan içimizdeki muhalifler!
-
Rusya Dışişleri: Ukrayna medyasının Kirk suikastını kutlaması tam bir Nazi tepkisi
-
Suriye’de Alevi mahallesi baskınlarla boşaltıldı